Bizim Köy – Mahmut Makal
Tür: | Günlük – Anı |
Yazar: | Mahmut Makal |
Yayınlanma Tarihi: | 1950 |
Yayınevi: | Literatür Yayıncılık |
Karakterler
Mahmut Makal: Bir köy enstitüsünden genç bir öğretmendir. “Bir el beni dürtüyor. Gördüğüm her insan, hayvan ya da her şey bana ‘Benim adıma konuş’ dercesine sesleniyor. Anadolu’nun bilinmeyen köyünü anlatmak istiyorum.” diyen yazar, aydınlanmanın simgesi olarak gördüğü hocayla Anadolu gerçeklerini anlattır.
Konusu
Mahmut Makal kitapta işsizlik, susuzluk, toprak ağalığı, aydın-köylü gerilimi, sağlık sisteminin yetersizliği, cehalet, eşkıyalık, dini gelenek ve hurafeler gibi sorunları ele alıyor.
Özellikle kitabına roman denilmesinden korkan yazar, eserinin gördüklerinden ve yaşadıklarından ibaret olduğunu her fırsatta vurgulamıştır. Kitapta geçen diyalogların yerel ağızla yazılmış olması da dikkat çekicidir.
Bizim Köy Özeti
Mamidefendi Anadolu’da öğretmendir. Okuduğu makale ve hikâyelerden; İnsanların günlük hayatlarında çektikleri onlarca sıkıntıyı ispatlamak için gördüğü ve yaşadığı olayları yazmaya karar verir. Bunu yaparken de zorlanıyor. Bir tahtadan iki taş sofra yapınca, ailesi her zaman karşı çıkarak sofrayı kırar. Çünkü evde bir oda vardır. Herkes bu odada yer, uyur, oturur. Bu nedenle Mamidefendi, herkes uyuduktan sonra her zaman iki dizinin üzerine koyduğu defterle yazmaya çalışır. Kış, köydeki en zor mevsimdir. Yaşadıkları köyde toprak çok verimli olmadığı için insanlar kış için mahsullerine doyamazlar. Genellikle her zaman bulgur, yoksa kuru ekmek yerler. Ekmek haftalık yapılır. Kurudukça üstü ıslatılarak yenir. Burada doğan çocuklar genellikle yeterli beslenmedikleri için birkaç ay içinde ölürler. Çünkü ne anne, ne de yeni doğan emzirmeye yetecek kadar yiyecek alamaz. Yaşayan ise bir şekilde hayata tutunur. İnsanların tek bir kıyafeti var, sürekli yamalayarak giyilmeye devam eder. Kadınların ayakkabısı yoktur, her zaman yalın ayak yürürler. Bu yüzden ayaklarının altları her zaman çatlaktır. Köydeki evlerde su ve elektrik yok. Suyu karşı köye taşırlar. Bu kış için çok zor bir iştir.
Köyde çoğunlukla tarımla uğraşırlar. Tabii ki önce midelerini doyurmak ve mümkünse satabilmek için ekin yetiştirirler. Tarlalarını öküzle sürmek zorundalar ama çoğunun öküzü yoktur. Bu yüzden eşeklere başvururlar. Kendilerinde hayvan yoksa… Köyde yoksulluk artar. Köyde bilime, okumaya ve hatta okula hiç önem vermezler. Aileler çocuklarını sadece zorunlu olduğu için okula gönderir. Mamidefendi ise okul dışında tüm işlerinde köylülerin yardımına koşar. Tarlaları sürer, hayvanlara bakar, su taşır ve hatta bazen doktor olarak çalışır. Ona her zaman bir yabancı gibi davranırlar. Herhangi bir iş yapmak istemezler. Bu durum öğretmeninizi her zaman incitir. Ayrıca köylerde şeyh ve hafızlara büyük önem verilmektedir. Tarikat üyesi olmayan neredeyse hiç kimse yoktur. Bu yerlerin reisleri müritlerini soyup soğana çevirse bile kimsenin haberi olmuyor. Bir gün köye yirmi yaşında bir hafız gelir. Hafız’ın hocaları onun hiç sevmediğini ve dinden başka hakikat olmadığını söyleyince Mamidefendi bulunduğu yerden kovulur. Bu onun için en zor an oldu. Sabah okul vakti geldiğinde artık kendini tutamayan Mamidefendi, kendisine saygı gösteren ve selamlayan öğrencilerinin yanından koşarak geçip hafızın yanındaki camiye gittiğini görünce hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar.
Ödülleri
- 1966 yılında Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Kuruluşu UNESCO’nun “Tüm Kitaplarıyla Dünya Kültürüne Hizmet Ödülü “nü almıştır.
Bizim Köy – Kitap Açıklaması
Bizim Köy 1950’de yayımlandığında toplumun geniş kesimlerinde tam anlamıyla bir depreme yol açtı. Yazarın, 17 yaşında gencecik bir öğretmenken kaleme almaya başladığı “köy notları” kitap haline getirilip de basıldığı zaman önce iktidarın öfkesini üzerine çekti. Çünkü köyden yükselen yoksulluk çığlığı, kulaklarını ve gözlerini her türlü olumsuzluğa kapamak isteyenlere, köyleri yemyeşil, bereketli, güzel köylü kızlarının berrak pınarlardan su taşıdığı yerler olarak gösterme çabasında olanlara atılan bir tokattı. Köylerde hâlâ taş devrinin yaşandığı gerçeğini dile getirmenin bir cezası olacaktı elbette. Her yer kar altındayken, köylere ulaşım sağlanamazken köyünde öğrencilerini “hayata hazırlamaya” çalışan genç öğretmenin haberi olmadı kitabının kopardığı gürültüden. Karlar erimeye başlayıp, yollar açılınca ilk ziyaretçileri jandarmalar oldu Makal’ın. Tutuklandı. Bizim Köy ise tam tersine çeşitli dillere çevrilip ülke sınırlarını aşmaya başladı.
Dönemin cumhurbaşkanı, yazarı Çankaya Köşkü’ne davet ettiğinde, bu tutum Demokrat Parti’nin köye ve köylünün sorunlarına önem vermesi olarak algılandı. Ama bu da uzun sürmedi. Önce çeşitli karalamaların boy hedefi haline gelen Köy Enstitüleri kapatıldı, ardından Enstitülü öğretmenlere baskılar başladı. Köye ve köylülerin içinde bulunduğu çağdışı koşullara değinen yazarlara, aydınlara karşı sistemli bir linç kampanyası başlatıldı.
Tahsin Yücel’in “Bizim Köy 1950’de bir başyapıttı. 1995’te de bir başyapıt” saptaması, aradan geçen yarım asırlık bir sürece rağmen, yazarın ve eserinin hâlâ güncelliğini koruduğunu göstermesi açısından son derece isabetli bir değerlendirme.
Bizim Köy, Türk edebiyatında köy gerçekliğine dayanan bir ilk kitap ve toplumcu gerçekçiliğin öncüsü olarak kabul edilmektedir.
(Tanıtım Bülteninden)