Binboğalar Efsanesi – Yaşar Kemal
Tür: | Roman |
Yazar: | Yaşar Kemal |
Yayınlanma Tarihi: | 1971 |
Yayınevi: | Yapı Kredi Yayınları |
Karakterler
Halil: Karaçullu obasının beyidir. Yerli halkın yaptığı haksızlığa dayanamayıp köyü yakar. Dağlarda yaşamaya başlar. Tek can almamış ama bu hareketiyle obasını yalnız bırakmıştır.
Ceren: Obanın en güzel kızıdır. Halil’e olan aşkı onun obadan bile dışlanmasına sebep olur.
Haydar Usta: Obanın demirci ustasıdır. Yaptığı kılıçlarla nam salmış bir aileden gelmektedir. Göçerken konacak toprak parçası alabilmek için elinden geleni yapar.
Yahya Kahya: Ilımlı, barışçıl tavırlarıyla obalılar tarafından eleştirilir. Onun en büyük ideali geleneklerini ve Yörüklğü yaşatabilme isteğidir.
Kerem: Haydar Usta’nın torunudur. Dedesinin, Demirci üstadı geleneğini yaşatacak tek kişidir.
Konusu
Yaşar Kemal’in 1971 yılında yayımlanan bu romanı; Göçebeliğin bitişini ve yörüklerin dönemin Çukurova’sından yok oluşunu anlatıyor. Yerleşik hayata geçmeye direnen Türkmenler Osmanlı ile verdikleri mücadele ve Cumhuriyetin ilk yıllarında gelen iskân kanununun çıkmasıyla şartlara boyun eğmek zorunda kalırlar. Dönem coğrafyasında feodal bir yapı görmekteyiz. Aslında roman yeni dünya düzenine ve mülkiyet kavramına da getirdiği eleştiriler neticesinde elbette ki bir eleştiri de. Bahsi geçen mülkiyetler çeşitli oyun ve dalavereler ile bölgede ağalıkların toprak sahipliğine evrilecektir. Bu durum- bölge halkının yaşayacağı drama- Yaşar Kemal’in diğer eserlerine de konu olacaktır.
Roman, Yörük geleneklerini, yaşayış tarzlarını ve Hıdırellez şölenlerini okuyucuya aktarması açısından da önemlidir.
Binboğalar Efsanesi Özeti
Türkmenler, kışın Çukurova’da yazın Aladağ’da konaklayarak göçebe yaşarlar. 1876’da Türkmenlerle, Osmanlı arasında Çukurova’da bir savaş olur. Osmanlı, Türkmenleri yerleştirmek, toprağa çakmak, vergilendirmek ve askere almak istemektedir. Ne var ki o yıllarda bölge bataklık ve büklükten geçilmediği için bu iklime alışık olmayan halk için ölüm demektir. Savaşta Türkmenler yenilmelerine, iskân edilmelerine, sürülmelerine karşın hepsi buna boyun eğmez. Kaçanlar, konup göçmeye devam ederler. Ama Yörüğün yaşam gittikçe zorlaşıyordur. Çukurova’ya, köyler kurulmuş, toprağın büyük kısmına ağalar sahip olmuş, eski kondukları yerlere ekinler ekilmiş, onların konaklayacakları yer kalmamıştır. Bunlardan biri de Karaçullular obasıdır. Yazın konakladıkları Aladağ’da ormancılar, jandarmalar tat vermiyor, Çukurova’ya indiklerinde ise oranın yerlileri yakalarını bırakmıyor, ateşli bir şekilde onlara kin güdüyorlardır.
Bir tek ümitleri vardır. Efsaneye göre; Hıdırellez’de, beş mayısı altı mayısa bağlayan gecede; denizlerin ermişi İlyas’la, karaların ermişi Hızır’ın buluştuğu an iki yıldız doğar ve bu iki yıldızın birleştiği an yeryüzüne bereket yağar ve bu birleşmeye şahit olacak kişinin ne dileği varsa kabul olurmuş. Karaçullu obasının en yaşlısı olan Haydar Usta, torunu Kerem ile birlikte beklenen gecede gözlerini yıldızlardan ayırmazlar. Çukurova’da kışlak Aladağ’da yaylak dileyeceklerdir. Ne varki Kerem, yıldızların buluşmasına şahit olmuş ve onun en büyük isteği, bir Şahin’e sahip olmayı dilemiştir. Tek umutları Allah’a sığınıp bir mucize olmasını beklemektir.
Gecenin sabahında Yörükler, onları bekleyen sıcak yaz günlerinde ve devamında kışı nerede geçireceklerini kara kara düşünmeye başlarlar. Haydar Usta; dededen, babadan yadigâr mesleği demirci ustasıdır. Öyle bir kılıç yapacaktır ki gören hayran kalacak onlara istediği yeri verecektir. Yörükler umutları ceplerinde hemen tüm bölgeyi dolaşırlar fakat her gittikleri yerde şiddet ve zulüm görürler. Obabaşı Halil bu şiddete boyun eğmeyip bir köyü yakmış ve dağa kaçmıştır. Oba başsız kalmış, obayı Yahya Kâhya idare etmektedir. Halil’in yavuklusu, Ceren obanın en güzel kızıdır. Ceren’e sevdalan beyin oğlu Oktay, genç kızla evlenmesi karşılığında onlara köyünden kışlak vereceğini söyler. Fakat onurlarına düşkün olan Yörükler genç kızın rızası olmadan bunun mümkün olamayacağını söylerler. Türkmen obası, yaz aylarını zorlukla geçirmiş, yaklaşmakta olan kış için konacak yer bulamamaktadır. Ellerinde avuçlarında ne varsa kendilerine yetecek toprağı almak için uğraşsalar da kimse yörüklere kapısını açmaz. Haydar Usta’nın önce Adana’daki eski Yörük beylerini sonrasında da İsmet Paşayı ziyareti işe yaramaz. Tek umut Ceren’dedir. Ceren Oktay Beyin teklifini kabul edecek ve oba halkı kırılmaktan kurtaracaktır. Altmış çadırlık oba yolda verdikleri kayıplarla otuz çadıra düşmüştür. Dağa, kayalıklara konakladıkları için koyunları telef olmaktadır. Ceren, obasına kıyamaz ve sonunda Oktay Bey ile evlenmeye karar verir. Nişan gecesi o güne kadar ölü bildiği yavuklusu Halil çıkagelir. Obadan çatlak sesler yükselmeye başlamış, Halil’in gelmesiyle kışlaklarından olacak oba halkı onu jandarmaya ihbar edeceklerdir. Halil bunu sezer ve Ceren’le birlikte kaçarlar. Bahar ayları gelmiş ve Hıdırellez’de dilekler dilenmiş oba halkı şölenler hazırlamıştır. Geleneklerine göre obabaşı semah döner yareni de ona eşlik eder. Halil ve Ceren olacakları bilmelerine rağmen üzerlerine düşeni yaparlar. Obanın bazı gençleri düştükleri zor durumun sebebi olarak gördükleri Halil’i ihbar ederler. Pusuya düşürülen genç adam vurulur. Karaçullular obası, dağılmanın eşliğindedir. Haydar Usta, çare bulamadığı için kahrından ölmüş, torunu Kerem terki diyar etmiş, Ceren ise Halil’in sevdasını dağlarda yaşatmaya gitmiştir.
Binboğalar Efsanesi – Kitap Açıklaması
Yüzyıllarca yerleşik düzene geçmemek için direnen Türkmenler’in romanı Binboğalar Efsanesi Hıdrellez şenliklerinde, göçerlerin kış için sığınacak topraklar bulma dilekleriyle başlar. Ancak, kış onlar için bir yok oluş öyküsüne dönüşecektir.
Yörüklerin yok oluşuna yakılmış bir ağıt.
“Yaşar Kemal bir kültürün nasıl yittiğini Binboğalar Efsanesi ile sarsıcı bir biçimde betimledi.”
– Allan Sandström, Wasterbottes Kurriren, (İsveç)
“Yaşar Kemal’in yazdıkları, bu evrenin çöküşünü, ondokuzuncu yüzyılda başlatılan ve yirminci yüzyılda ansızın piyasa ekonomisine geçilmesiyle sonuçları şaşırtıcı boyuta ulaşan zorunlu yerleşik yaşamın getirdiği tarihsel çöküşü anlatır.”
– Jean-Pierre Deleage,