İstanbul Hatırası – Ahmet Ümit
Tür: | Polisiye, Roman |
Yazar: | Ahmet Ümit |
Yayınlanma Tarihi: | 2010 |
Yayınevi: | Yapı Kredi Yayınları |
Karakterler
Başkomiser Nevzat: İstanbul’un en eski semti Balat’ta doğmuştur. Babası ne kadar istemezse bile, Polis olmaya karar verir. Doğduğu bu şehre aşıktır. Bir patlama sonucu karısını ve kızını kaybettiğinde dünyası başına yıkılır. Bu sırada sevgilisi Eviyenga ile tanışmak onu hayata bağlar.
Komiser Ali: Nevzat’ın yardımcısıdır. Küçükken kaldığı yetimhanede, müdürün yanlış eğitimi ile İslam’a önyargıları oluşan bir karakterdir. Mesleğini seven, çalışkan ve cesurdur. Ayrıca meslektaşı olan Zeynep’e aşıktır.
Zeynep: Başkomiser Nevzat’ın ekibinde kriminoloji uzmanı olarak çalışıyor. Komiser Ali’ye aşıktır.
Evigenia: Rum kızı ve Nevzatın sevgilisidir. Bir meyhane işletmektedir.
Demir: Nevzat Komiser’inin çocukluk arkadaşıdır. Yurtdışında yaşamış içe dönük bir doğası vardır. Veteriner hekim olarak çalışıyor. Yekta ile cinayetleri ortak planla işlemişlerdir.
Yekta: Nevzat’ın çocukluk arkadaşıdır. Mimar ama işini yapmıyor, şiir yazıyor. Çocukluk arkadaşlarıyla ortak sevdikleri Handan ile evlidir. Umut adında bir kızı var. Onları bir inşaat kazasında kaybeder. Bunları kaybetmesi, kazaya neden olan binanın sahibine kızmasına ve düşmanlığına neden olur. Kızının ve eşinin katillerini öldürmek için cinayetleri planlayıp Demir’le işlerler.
Leyla Barkın: İlk öldürülen Necdet Deniz’in eski eşidir. Cerrah Namık Karaman’ın sevgilisi. Topkapı Sarayı Müdürü olarak görev yapmaktadır. Nevzat, iyi tarih bilgisi nedeniyle Komiser’e merhumun kaldığı tarihi yerler ve kurucuları hakkında bilgi verir.
Adam Yezdan: Hakkari’li bir aşiretin oğludur. Kuyumculuk işiyle ticarete başlar ve zamanla işini büyütüp, turizm ve inşaat ile ilgilenmeye başlar. Tarihi yarımadada büyük bir iş kurmak ister ama yaptığı bu inşaat, Yekta’nın karısının ve kızının ölümüne neden olunca her şey değişir. Kurbanların sonuncusu olmaktan kurtulamaz.
Konusu
Başkomiser Nevzat, ekibiyle birlikte ekibinde bulunan Ali ve Zeynep, bir cinayeti aydınlatmak ile görevlendirilir. İlk olarak cinayet olarak düşünülse de, olay bir dizi cinayet olarak ortaya çıkıyor. Sarayburnu’nda Atatürk heykelinin önünde başlayan cinayet dizisi 7 kişinin ölümüyle sona erecek. Cinayetler işlendikten sonra her ceset, İstanbul tarihinde önemli bir yere sahip olan kral veya hükümdarın en önemli eserlerinden birinin yanına bırakılır. Cesetlerin elleri, bir sonraki cesedin yerini gösteren bir ok şeklinde bağlanmıştır ve avuçlarında kral veya hükümdara ait bir sikke vardır.
İstanbul Hatırası Özeti
Profesör Necdet Denizel, bir Atatürk heykelinin önünde elleri bağlı halde ölü bulunur. Elinde de sikke vardır Polis, soruşturmaları sonucunda cüzdanını ve bozuk telefonunu bulur. Daha detaylı araştırma için evlerine giderler. Karısıyla temasa geçerler ama sonuç alamazlar. Bunun üzerine eski eşinin sevgilisi ile bir görüşme yapılır. Bu kişi Sayın Namık’dır. Namık bir cerrah ve aynı zamanda İstanbul savunma derneğinin üyesidir. Namık, cinayetle hiçbir ilgisi olmadığını ve bilmediğini söyler. O sırada başka bir ceset bulunur. Profesör gibi merhumun elinde bir sikke vardır. Sikkenin üzerine Byzantion yazar. Bu İstanbul’un ilk adıdır. Profesörün eski eşinin sevgilisi 2 polis memurunu yaralamış ve bir süre hapis cezasına çarptırılmıştır. İkinci kurbanın evine gidip araştırma yaparlar. Merhumun 3 yıl önce boşandığını ve başka biriyle evlendiğini öğrenirler. Bunun dışında herhangi bir bilgi bulamazlar.
Sıradaki kurban gazeteci ve dördüncü kurban ise bir mimardır. Tanıkların ifadelerine göre, cesedi beyaz bir minibüs bırakmıştır. Beşinci kurban, eski bir belediye başkan yardımcısıdır. Polis olayı iyice araştırmaya başlar ancak hayla ortada somut bir delil yoktur. Bir sonraki cesedin nereye bırakılacağına dair görüşler türetilir, ancak bir sonuca varılamaz. Altıncı cesede ulaşırlar. Başkomiser Nevzat bunun şu anda gerçekten sinir bozucu hale geldiğini söyleyerek, yedinci cesedi nereye bırakacağını araştırıyor.
Çalışmalar sonuç vermeye başlar. Cinayetin faillerinin kendi polis arkadaşları olduğunu öğrenirler. İki arkadaşın bir sonraki cesedi bıraktığı görülüyor. Biri kaçar, diğeri yakalanır ve vurulur. Kaçan arkadaşını bir mezarlıkta bulurlar. Arkadaşı, ailesinin ölümüne sebep olanları tek tek tespit edip öldürmüş ve bu anlamda intikam almıştır. Arkadaşı orada kendini de vurup canına kıyıyor.
Kısa Bilgiler
- İstanbul hakkında tarihi pek çok bilgi içeren bir polisiye romandır.
- Yazarın diğer romanlarında da yer alan Başkomiser Nevzat, romanın ana karakterlerden biridir.
- Kitabın yayımlandığı Haziran 2010 ayında yazar Ahmet Ümit kitapta sözü geçen mekanların gezildiği bir kültür turu düzenlemiştir.
- Sarayburnu’ndaki Atatürk heykeli, Konstantin Sütunu, Yedikule Surlarındaki Altın Kapı, Ayasofya, Topkapı Sarayı, Süleymaniye Camii, Mimar Sinan’ın türbesi ve Kurtuluş’taki Despina Meyhanesinin gezildiği tura 100 kadar okuyucu katılmıştır.
İstanbul Hatırası – Kitap Açıklaması
Yedi tepeli şehre çökmüş kasvet yüklü bir bulut, son nefesini vermiş yedi kurban…
Tarihî yarımadada işlenen sıra dışı bir cinayet, Baş komiser Nevzat’ı harekete geçirir. Katil, avcuna antika bir sikke bıraktığı kurbanın cesedi üzerinden çözülmesini istediği bazı mesajlar vermiştir. Aynı cinayet ritüelinin parçası olmuş kurbanlar peşi sıra gelir; tüm kurbanların elinde bir sikke vardır ve her biri şehrin parlak dönemlerinde yaşamış bir imparatorunun döneminden kalma tarihi bir yapının önüne bırakılmıştır. Kurbanların ortak özelliği, İstanbul’a olan ihanetleridir. Peki, katilin özelliği nedir?
Şehrimizle birlikte yitirdiklerimize, birbirimize bakıyorduk.
Byzantion, Konstantinapol ve İstanbul… Sahipleri, sakinleri değişse de, yeni isimler edinip farklı karakterlere bürünse de değişmeyen bir şey var tarihi yarımadada; eskimeyen güzelliği. Ahmet Ümit İstanbul Hatırası’nda artık tehdit altında olan bu güzelliği merkeze alıyor ve yüksek gerilimli polisiyesiyle okuru hipnotize ederken aktardığı tarihi bilgilerle İstanbulluluk bilincini de canlandırmaya çalışıyor.
Şehre bakıyorduk denizden. Sisler içindeydi İstanbul… Sisler içinde deniz… Sisler içinde teknemiz. Sultanahmet’in minareleriydi görülen, Ayasofya’nın kubbesi, Topkapı Sarayı’nın kuleleri. Hiç yağmalanmamış, yıkılmamış, kirletilmemiş gibiydi şehir. Güneş doğmadan bir anlığına beliren bir hayal gibi… Büyülü bir bulut gibi… Bir masal imgesi gibi… Yeni kurulmuş bir kent gibi… Taze bir başlangıç gibi… Genç, umutlu, güzel…
(Tanıtım Bülteninden)
İlk fırsatta okuyacam
tamam.