Akşam Güneşi – Reşat Nuri Güntekin
Tür: | Roman |
Yazar: | Reşat Nuri Güntekin |
Yayınlanma Tarihi: | 1926 |
Yayınevi: | İnkılap Kitabevi |
Karakterler
Necati: Gençliğini olabildiğinde dolu yaşamış ve istediği hemen her şeyi yapmış bir adamdır. Ancak geçirdiği bir hastalık sebebi ile eski hareketli yapısını kaybetmiştir.
Leyla: Oldukça sevecen ve bir o kadar güzeldir. Gönlünü henüz genç yaşına rağmen Necati’ye kaptırmıştır.
Nilgün: İyi kalpli ve insanlara yardım etmekten hoşlanan bir kızdır. Necati’ye çocukluğundan beri aşıktır ancak bunu dile getirememektedir.
Konusu
Yazar bu eserinde son derece hareketli bir yaşantını ardından hasta olan bir adamı ve hasta olduktan sonra başından geçenleri konu edinmektedir. Aynı zamanda aşk hayatı da derinlemesine ele alınmaktadır.
Akşam Güneşi Özeti
Necati annesi ve babası ile birlikteBüyükada’da yaşamaktadır. Ancak küçük yaşında hem annesini hem de babasını kaybetmesinin ardından amcasının yanına İstanbul’a döner. Amcası onu burada büyütür. Amcasının bir de ikiz kız kardeşi vardır. Necati ortaokulu İstanbul’da bitirdikten sonra askeri okula başlar. Daha sonrasında ise buradan mezun olur ve amcasının yardımı ile Fransa’ya askeri akademiye girmeyi başarır. Fransa’da bulunduğu dönem boyunca her zaman gönlünü eğlendirmek ile meşguldür. Günlerini gönül eğlendirmek ile geçirirken buradan da mezun olur. Ardından İstanbul’a geri dönüş yapar. İstanbul’dan ise Şam’a tayini çıkar. Şam’da bir önceki hayatına göre son derece sıkıcı 2 yıl geçirir. Bunun ardından ise tayini Bulgaristan’a çıkar. Bulgaristan görevine gitmeden önce 1 ay süre için izin alır. Amcasının yanına gider. Amcasının yanına geldiği sırada, amcasının büyük kızı kocası ile yaşadığı sorunlardan dolayı kendisini vurur ve felç kalır. Amcasının büyük kızı kendi kızını da alarak babasının yanına taşınırlar. Necati tatili sırasında gönlünü komşunun kızı olan Zehra’ya kaptırır. Ona kendisini beklemesini söyler.
Necati Bulgaristan görevine giderken bir Türk çetesi treni durdurur. Necati’nin bir subay olduğunu anladıklarında çeteye dahil ederler. Bu Türk çetesi sürekli olarak Rum çeteleri ile çatışmaya girmektedir. Bir çatışma sırasında Necati oldukça ağır yaralanır ve bu olaydan sonra yolunu kaybeder. Dört gün boyunca kullanılmayan ve terk edilmiş bir değirmende kalır. Biri onu bu kaldığı yerde bulunur, buradan alarak hastaneye götürür. Ancak Necati değirmende kalırken çok kan kaybetmiştir ve yarası mikrop kapmıştır. Doktorlar Necati’ye bundan sonraki yaşamında daha durgun olması gerektiğini ve heyecan yaşamaması gerektiğini söylerler. Doktorlara göre Necati fazla heyecanlanırsa ölecektir.
İyileştikten sonra buradan ayrılarak İstanbul’a yine amcasının yanına döner. İstanbul’a geldiğinde Zehra’ya durumunu açıklar ve ondan ayrılmaya karar verir. Necati’nin amcası ise görev sırasında ölmüştür ve Necati ancak buraya geldiği zaman bunu öğrenmiştir. Nilgün, Necati ile ilgilenir ve ona bakar. Aradan geçen bir sürenin ardından Nilgün, Necati ile evlenir. Onun hastalığından dolayı daha düzenli bir hayat sürmek için babasından miras kalan Büyükada’daki çiftliğe yerleşme kararı alırlar. Yine aradan geçen bir sürenin ardından Leyla çiftliğe ziyarete gelir. Leyla büyümüş ve bir genç kız olmuştur. Necati ile Leyla çiftlikte zaman geçirir ve gezerler. Ata binerler, sürekli olarak beraber dolaşırlar. Geçirdikleri bu zaman ve yaptıkları birbirlerine bağlanmalarına sebep olur. Giderek aralarındaki ilişki daha da derin bir hal alır. Bir gün baloda Necati, Leyla’nın dansını izlerken aşırı heyecanlanır ve ölür.
Kısa Bilgiler
- Akşam Güneşi romanı, Reşat Nuri Güntekin’in 1926 yılında yazılmış ancak 1928 yılında kitap haline getirilebilmiş bir romanıdır.
- Hayatın her zaman insanların umduğu gibi gitmeyeceğini işlemektedir. İnsan her zaman kendisini değişikliklere hazırlamalıdır.
- Eserde farklı yabancı tamamlamalara yer verilse de son derece anlaşılır bir dil ile yazılmıştır.
Akşam Güneşi – Kitap Açıklaması
Onu ilk defa bir haziran günü Sazlı Pınar yolunda gördüm. Viran bir köprünün başında köylülerle konuşuyordu.
Yanında dizgini boynuna bırakılmış bir kula at vardı. Yanından geçerken selam verdik. Jandarma arkadaşım:
– Keyifler iyidir inşallah Bey, dedi.
– Çok şükür çavuş… Sen de iyisin ya?
Biraz önümden giden ihtiyar jandarma, köprünün öte başında atını durdurdu, beni bekledi. Eski bir çizme gibi sert ve kırışıklarla dolu yüzünde memnun bir gülümseme vardı:
– Şu adamı gördün mü Doktor Bey, dedi. Hani Cenabı Hak, Kitabında Hazret-i Peygamber’in son peygamber olduğunu yazmasaydı ben, bu adama peygamber derdim.