Varoluşçuluk – Jean Paul Sartre
Tür: | Psikoloji |
Yazar: | Jean Paul Sartre |
Yayınlanma Tarihi: | 1946 |
Yayınevi: | Say Yayınları |
ISBN: | 9786050207262 |
Konusu
Jean-Paul Sartre’ın varoluşçuluk felsefesini açıklamak, savunmak ve ona yöneltilen eleştirilere yanıt vermek amacıyla 1945 yılında yaptığı bir konferans konuşmasının metinleşmiş halidir. Kitap, insanın varoluşu ile özünün ilişkisini, bireyin özgürlüğünü ve sorumluluğunu temel alarak, varoluşçuluğun nihilist ve bireyci bir felsefe olduğu yönündeki eleştirilere karşı bir cevap niteliğindedir.
Varoluşçuluk Özeti
Sartre, bu konuşmasında varoluşçuluğu iki temel akıma ayırır: Hristiyan varoluşçular (Karl Jaspers, Gabriel Marcel) ve ateist varoluşçular (Heidegger, Sartre’ın kendisi). Her iki grubun ortak noktası, klasik felsefeden farklı olarak “Varoluş özden önce gelir.” düşüncesine dayanır. Bu anlayışa göre insan, doğuştan belirlenmiş bir öz ile dünyaya gelmez; kendini seçimleriyle var eder. İnsan, kader ya da doğa tarafından programlanmadığı için özgür olmaya mahkûmdur ve tüm sorumluluğu taşımak zorundadır.
Bu özgürlüğün yarattığı bunaltı ise bireyin kendi varoluşundan sorumlu olması gerektiğinin farkındalığından kaynaklanır. Sartre, bireyin yalnızca kendisi için değil, tüm insanlık için de bir model oluşturduğunu savunur: “Olmak istediğimiz ‘ben’i tasarlarken, tüm insanların nasıl olması gerektiğini de tasarlıyoruz.” Bu yüzden varoluşçuluk bireyci olmak yerine aslında evrensel bir sorumluluk bilinci taşır.
Varoluşçuluğa yöneltilen en büyük eleştirilerden biri onun ahlaki değerleri ortadan kaldırdığı iddiasıdır. Sartre, Dostoyevski’nin “Tanrı olmasaydı her şey mübah olurdu.” sözünden hareketle, varoluşçuluğun genel geçer bir ahlaka dayanmadığını ancak her insanın eylemlerini seçerken evrensel bir sorumluluk taşıdığını savunur. İnsan doğuştan belirlenmiş bir iyi ya da kötü doğaya sahip değildir, ancak kendi eylemleriyle bir ahlak anlayışı inşa edebilir.
Kitap, Sartre’ın konferansı sonrası Marksist eleştirmen Pierre Naville ile tartışmasına da yer verir. Naville, varoluşçuluğun tarihsel gerçekliği yok saydığını, bireyin yalnızca kendisiyle ilgilendiğini ve sürekli bir bunaltı içinde olduğunu ileri sürer. Sartre ise Marksizm ve varoluşçuluğun kesişim noktalarına değinerek özgürlüğün bireysel olduğu kadar toplumsal yönü de bulunduğunu savunur.
Kitabın son bölümlerinde Laffont Bombiani ve Gaetan Picon’un Sartre’ın fikirleri üzerine analizleri yer alır. Sartre’ın felsefi düşüncelerinin, romanlarında yarattığı dünyayla birebir örtüşmediği ancak bunun felsefenin doğasından kaynaklandığı vurgulanır.
Varoluşçuluk – Kitap Açıklaması
Varoluşçuluk nedir?Bugüne değin çeşitli karşılıklar verilmiş bir sorudur bu. Sözgelişi, Weil’e göre varoluşçuluk bir bunalım, Mounier’ye göre umutsuzluk, Hamelin’e göre bunaltı, Banfi’ye göre kötümserlik, Wahl’e göre başkaldırış, Marcel’e göre özgürlük, Lukacs’a göre idealizm, Benda’ya göre usdışılık, Foulqué’ye göre saçmalık felsefesidir. Bir dönem, slogancı gençliğin peygamberi ve ‘varoluşçu papası’ sayılan J.-P. Sartre’a göreyse, varoluş, insanda, ama yalnız insanda, özden önce gelir. Bu demektir ki insan önce vardır; sonra şöyle ya da böyle olur. Çünkü o, özünü kendisi yaratır. Nasıl mı? Şöyle: “Dünyaya atılarak, orada acı çekerek, savaşarak yavaş yavaş kendini belirler. Bu belirleme yolu hiç kapanmaz…”Asım Bezirci’nin çevirip yayıma hazırladığı bu eser her kuramda, her inanda farklı karşılıklar bulan bir felsefenin temel metnini (Varoluşçuluk Bir İnsancılıktır / Sartre) ve bunun yanı sıra Gaéton Picon ve Laffont Bompiani’ nin Varoluşçuluk’a ilişkin incelemeleriyle P. Naville’in Sartre’la yaptığı konuşmayı içeriyor.