Budala – Fyodor Dostoyevski
Tür: | Roman |
Yazar: | Fyodor Dostoyevski |
Yayınlanma Tarihi: | 1864 |
Yayınevi: | Can Yayınları |
Karakterler
Prens Mişkin: Kendi iç dünyasında yaşayan, herkese güler yüzle davranan, budalalık derecesinde saf, bir o kadar da iyi olması ve de insanları sevmekten başka hiçbir şey yapmayan bir prenstir.
Şnayder: Prens Mişkin’in hastalığı nedeniyle yardım istediği, prensi kurtarmak için tüm gücünü kullanarak kendini kanıtlamış iyi bir doktordur.
Aglea : Prensi deliler gibi seven, onu kaybetmemek için her şeyi göze alabilen, güzel ahlaklı ve gayet şık ve alımlı bir bayandır.
Konusu
Tedavi gördüğü İsviçre’den döndüğünde elinde giysiden başka bir şey kalmaz. Hayatı, iç dünyasını izleyerek geçer ve insanlarla her türlü ilişkiden uzak yaşar. Budalalık düzeyinde iyi olan Prens, aşktan başka bir şey yapamaz. Harika bir zekaya sahiptir. Çevresindeki insanlar onu her zaman tuhaf bulur, ancak onsuz yaşayamazlar. Kendisi de bir destan olan Dostoyevski, kişiliğinden birçok şeyi romanının kahramanına koymuştur. Prens Mishkin’in anıları aslında Dostoyevski’nin anılarıdır. Prens Myskin’in romanında bir noktada anlattığı siyasi görüşleri nedeniyle vurulmaya mahkum bir adamın hikayesi, aslında başına gelen tam kurşuna dizilirken arkadaşları ile affedilen Dostoyevski’nin olaydır. Bir tutku romanı olan Budala, Dostoyevski’nin ilk büyük aşk romanıdır.
Budala Özeti
Prens Lev Nikolayeviç Mişkin 19. yüzyılın ortalarında geçen romanın kahramanıdır. Tedavi gördüğü İsviçre’den döndüğünde, elbiselerinden başka bir şeyi yok. Lizaveta, St.Petersburg’da uzaktan akraba olan Prokovyevna’yı ve general olan kocasını görmek için Yepançin’e gider. Burada generalin üç kızı Aglaya, Adelaida ve Aleksandra ile de tanışır. Prens, ilginç kişiliğiyle Petersburg’da tanıştığı aileyi ve diğer insanları etkiliyor.
Ayrıca köydeki fakir bir kıza baktığı için çevresi tarafından kınanır. Nedeni, kızın annesinin ölümünden sonra lanetlenmiş olmasıdır. Üç yıl İsviçre’de kaldıktan sonra, birçok üzüntüyle Rusya’ya dönen prens, soyunun son kişisiyle tanışmak için adımlar atar. Onunla tanışması da aynı evde yaşayan Ganya ile tanışmasına neden olur. Ganya, prense Nastasya’nın bir portresini gösterir ve prens zaten Nastasya tarafından vurulmuştur. Ne pahasına olursa olsun onu aramaya başlar ve sonunda bulur ve ona evlenmeyi teklif eder. Depresif bir dönemde Nastasya bu teklifi kabul ediyormuş gibi yapar ve Rogo Jin adında bir adamla evlenmeye karar verir. Bu evlilikten sonra tekrar Mişkin’e kaçan Nastasya, dayanamayarak tekrar geri döner.
Hala Moskova’da olan Mashkin Nastasya’yı aramak için Petersburg’a gelir. Prens Mişkin, Nastasya’yı aradığını gizli tutmaktadır. Prens Mişkin bu günlerde bazı özel günlerde evinde partiler veriyor ve kitabındaki tüm kahramanları bu partilere davet ediyor. Bu kişilerden Aglea adlı bir kadın Prensi deli gibi sever ve ona “Zavallı Şövalye” gibi ipuçları verir. Mektuplarında sık sık bunlardan bahseder. Sonunda Aglea ve Prens Mash nişanlanmaya karar verir. Böylece Prens, Ganya’nın sevdiği kadını ikinci kez elinden alır. Ancak bu nişandan da vazgeçen Mişkin Nastasya ile evlenmeye karar verir. Ancak Aglea’yı çok sevdiğini de biliyor. Nastasya ile evlenecekleri sırada Rogo Jin gelir ve sessizce Nastasya’yı alır. Adam bunu sakince karşılar ve hiçbir şey söyleyemez. Rogo, St. Petersburg’da Jin Nastasya’yı öldürür ve Prens geldiğinde bunu öğrenir ve tekrar krize girerek budalaşır. Son olarak Şnayder’in kliniğine gönderilir. Aglea, Polonyalı bir Cout ile evlenir. Rogo Jin, 15 yıllığına İsviçre’ye sürgün edilir.
Dostoyevski bu eserinde:
Sara hastası bir genç adamın merkezine yerleştirdiği bir dünyada dürüst ve açık bir insan olarak yaşamanın zorluklarına değinmekte ve toplumun ne kadar da iki yüzlü bir sistem üzerine dayanarak ayakta durduğunu gözler önüne sermektedir. Böyle bir dünyada dürüst olmak “budala” olmaktır.
Budala – Kitap Açıklaması
Büyük yazarın ilk büyük romanı sayılan Budala, Dostoyevski’nin, kişinin içsel sorunları ve toplumdaki varoluşunu en çıplak biçimde ele aldığı yapıtlarından biridir. 1868 yılında tamamlanan Budala’nın kahramanı Prens Mışkin, tıpkı Dostoyevski gibi saralıdır. Tedavi için gittiği İsviçre’den bitkin halde döner. İnsanlardan iyice uzaklaşmış, kendi iç dünyasına kapanmıştır. Mışkin, dış dünyadan kopukluğu ve budalalık derecesinde iyi yürekliliği temsil eder. Dostoyevski’nin ruhsal bir arınmayı işlediği bu büyük eser, hem bir tragedya hem de bir aşk romanıdır.
(Tanıtım Bülteninden)
Bizlerde başkalarını düşünerek yaşamıyor muyuz bu hayatı? Prens gibi iyi niyetimizden kaybetmiyor muyuz bazen?
Okurken kendimizden de bir parça bulacağımız güzel bir eser.
Paylaşımınız için teşekkürler
Gerçekten seven biri için sevdiğinin çok değerli olduğunu ve onu kaybetmek istemediğini çok güzel anlatan bir kitap ve özeti de çok başarılı emeklerinize sağlık :))