Bir Şehre Gidememek – Mario Levi
Tür: | Roman |
Yazar: | Mario Levi |
Yayınlanma Tarihi: | 2006 |
Yayınevi: | Doğan Kitap |
Konusu
Bir Şehre Gidememek öykü kitabı; biraz yaşam, biraz İstanbul, biraz pişmanlık, biraz hüzün, biraz burukluk ve çokça özlemi, üç ayrı hikâyede barındırıyor. Gidilemeyen şehir, aynı zamanda o şehirde anıların tekrar aynı tutkuyla yaşanamayacağı ayrımının iz düşümüdür. Yaşanamayan duygular zaman içinde yeniden kurgulanıp ihtimaller üzerine tekrar anlamlandırılıyor. Yıllar öncesinde kalan sanki tahta bir bavulda ara sıra hatıraları tazelemek için bakılıp özlem duyulması gibi. Herkesin hayatında unutamadığı, yaşanamamışlıkların olduğu bir gerçek. Yazar insani olan bu duyguları kelimelere dökerek okuyucusuyla buluşturuyor. Okurken kimi zaman Mario Levi’nin hayatından kesitler bulduğumuz uzun soluklu bu hikayeler anı-biyografi olarak da değerlendirilebilir. Yazarın yaşadığı yıllar ve dili hikayelerine öyle güzel yansıyor ki onunla sohbet ediyor hissi veriyor.
Bir Şehre Gidememek Özeti
Bir Şehre Gidememek
Birçok insanın hayatında unutmadığı ve belki de hiçbir zaman unutamayacağı ilişkiler vardır. Geçmişe yapılacak yolculukların göze alınmasına rahatlıkla zemin hazırlayabiliyor. Bütün bunlara bir de iyi ki o günleri yaşadım, diyebilmenin hüznünü ve bir kez daha göze alınamayacağı bilinen bir serüvenden söz etmek, için için duyulan bir zevk hatta bir övünçtür aynı zamanda.
Yıllar içinde kalan yaşanmamış birçok duyguyu içinde barındıran Gracinda’yla geçen günler ve sonrasında ki mecburi ayrılık, anlatıcımızı hem bir şehre hem de sevgiliye duyulan hasrete övkünüyor. Karşılıklı yazılan uzun soluklu mektuplar yaşanılan bu sevginin içinde dostluk, arkadaşlık, sevgililik gibi bir çok unsuru da içeriyor. Ayrı şehirlerde yaşanılsa da, gidilen yerde kokular, renkler, görüntüler; artık her şey bir çağrışımdır. Sanki o bir türlü terk edilemeyen şehre “belki” leri sığdırarak anlamlı bir hale getirmek teselli bile olabiliyor. Zaman içinde canlılığını yitirip; sanki çok iyi bilinen bir tabloyu uzaklaştıkça netliğini kaybeder ve flulaşan görüntüye dönüşür. Bireysel serüvenimizde durmaksızın bir sürgünü ve tutsaklığı yaşamaya zorunlu olduğumuz gibi…
Hüzünler Yürürlüktedir
İnsanın yaşayabilecekleriyle değil yalnızca yapabilmiş olduklarıyla yaşayacak olması ve bunun yanı sıra karakterlerin geçmişe kayıtsız kalamayacağı izlekler.
Şişli’de bir zamanlar iyi kötü birçok olayın yaşandığı, mutlulukların paylaşıldığı yıllar 6-7 Eylül (1955) olaylarıyla bir bıçak gibi kesilir. Bu olaylarda gayrimüslim ailelerin evleri, iş yerleri… tahrip edilmesi sonucunda zorunlu bir göç dalgası başlar. İnsanlar yalnızca yaşadıkları şehirlerden göç etmek zorunda kalmazlar, sevdalarından da ayrılmak zorunda kalırlar. Tıpkı Eşref Bey ve Raşel gibi. Eşref Bey, yazdığı hikayeleri, şiirleri kısacası hayata dair ne varsa ilk önce sevdiği kadına, Raşel’e anlatırken onun gidişiyle o kendini hep yarım hissedecektir. Sonrasında Edebiyat öğretmeni olup yazmaya devam etse de Raşel onun hayatında yeri doldurulamayacak bir karakterdir. Ne var ki, büyük değişimler zaman içinde her şeyi değiştirdiği gibi insanlarda da etkisini gösterir. O eski Şişli’nin, Sıraceviz‘lerin yerini nasıl rezidanslar, apartmanlar aldıysa insanların da çehresi ve çevresi de bu değişimden nasibini alır. Biri İstanbul’da, bir diğeri Tel-Aviv’de yaşayan, nafile bir sevdanın iki kahramanın zihninde; yaşanamamış tüm duygular gibi bu aşk hikayesi de buruk olmasına rağmen bir o kadar güzel anı olarak yad edilecektir.
Mevsimlerin Durduramadığı
Akıp giden yıllarla değişmeyen duyguların ve görüntülerin beklenmedik anlarda bizleri yoklayıverdiği zamanlar. Tıpkı Müesser Hanımın zihninde olduğu gibi. O daha çocuk sayılabilecek yaşta bu konağa gelmiş, burada evlendirilmiş, hanımının hizmetinde yıllarını geçirmiş, başka bir hayatı da olamaz. Bu eski konağın eşyası gibi yıllar içinde o da eskiyerek kendi nasibini alır. Bahçesini otlar bürüyen ev, mirasçıların ortak kararıyla yıkılıp yerine yenisinin yapılacak olması onun da evsiz ve hayatsız kalacağı anlamı taşır. Müesser Hanım’ın benim dediği evin aslında hiçbir zaman kendine ait olmadığını öğrenmesinin sonrasında ne yapacağını bilemez. Dışarıda onun daha önce dahil olmadığı bir hayat vardır ve artık o hayata karışmak zorundadır.
Bir Şehre Gidememek – Kitap Açıklaması
Mario Levi’nin 1990 yılı Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazanan “Bir Şehre Gidememek” adlı öyküsünü içeren ve aynı adı taşıyan kitabı yeniden kitapçı raflarında yerini alıyor. Kitapta üç öykü ve onları birleştiren dördüncü öykü olarak nitelendirilebilecek anlatıcı ağzından bir metin yer alıyor. Levi’nin geçmişe yakın durduğu öyküler anlatıcının belleğinde ve kalbinde yer eden insanları anlatıyor: Gracinda, Tata Claire, Eşref Bey, Raşel, Mösyö Leibowitz, Sevil, Müesser Hanım ve başkaları… Geçmişten gelen biraz karanlık, biraz umutlu sesler… Kırık aşk hikayeleri, değişen ve hızla bozulan bir kentin profili, azınlıkta ve yalnız kalanlar, özlemler, hüzünler… İnsanı anlatan sağlam ve birbirine yakın öyküler…
Yazarın bu yeni basımı için yazdığı önsözde de belirttiği gibi birçok kişi için bir başucu kitabı haline geldi “Bir Şehre Gidememek”. Levi’den okurlarına gönderilmiş hüzünlü, sararmış bir mektupla karşı karşıyayız… Yeni kuşaklar ve bu klasikleşmiş öykü kitabıyla tanışmamış olanlar için çok değerli ve geri çevrilemeyecek bir mektup…