Ana SayfaHikayelerUzun Sürmüş Bir Günün Akşamı

Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı

Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı – Bilge Karasu

Tür:Hikayeler
Yazar:Bilge Karasu
Yayınlanma Tarihi:1970
Yayınevi:Metis Yayınları
Karakterler

Adronikos, Anlatıcı, Guila

Konusu

Kitapta üç hikâye var. Birinci öykü olan Ada’da Adronikos’un adaya kaçışı anlatılır. Ada adlı öyküde “kaçma” eylemi öne çıkar. Dutlar’da isimsiz bir anlatıcı ile piyano öğretmeni Guila’nın hikâyesi var.

Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı Özeti

Ada

Andronikos, hayatının çoğunu bir manastırda geçirmiş bir rahiptir. Manastır resimlere değer verir. Aksini iddia etmek hapis cezası sebebidir. Andronikos resim tapınmasını yanlış bulur ve bu düşünceyle kendi içinde soru işaretleri yaşar. Düşüncelerini yaşına açamaz ve çağında anlaşılmama korkusu sarar içini. Bu korku bazen öfke tarafından teşvik edilir. Andronikos için tek çözüm kaçmak. Kendini oraya ait hissetmeyen Andronikos, herkes gibi gitmeye karar verir. Çünkü inandığı düşünceleri inkar ederse, geçmişteki tüm deneyimlerini de inkar etmek zorunda kalacaktı. Hayattaki değerleri sorgulayan Andronikos, manastırdan kaçarken yakın arkadaşları Ioakim ve Andreas’ı görmezden gelerek önce Galata’ya gider. Sonra Halkedon’a gider. Daha sonra bir kumaş tüccarı da çocukluk arkadaşıyla birlikte bir kayıkla Nicomedeia’ya gider. Adronikos adaya ulaşana kadar pek çok zorlukla karşılaşır. Yiyecek ve su kıtlığı, onu ansiklopediden öğrendiklerini uygulamaya koyar. Adaya vardığında iki arkadaşı Ioakim ve Andreas’ın yokluğunda ne yapacağını düşünür. Yeniliği kabul edemeyen Andronikos, adada yenilik kavramını sık sık sorgular. Eski yalanı bırakıp yeni bir yalanı kabullenmek istemez.

Tepe

Ioakim, Andronikos’un manastırdan arkadaşıdır. Yetmiş yaşında bir rahiptir. Ioakim her yıl Aventinus Dağı’nın eteğine tırmanır. Bu tırmanışı yaşından dolayı nefes alarak yapar. Kasım ayı sonunda bu tırmanışı tekrar yapar. Yola çıktığınızda hava güneşli ama ilerleyen saatlerde hava soğur. Antik Roma İmparatorluğu’nda at yarışlarının yapıldığı meydan bataklığa dönüşmüş ve sivrisinek sesleri duyuluyor. Bataklığın karşısında bir yerleşim merkezi var. Ioakim burada birkaç çocukla karşılaşır. Bu çocuklar, ona yabancı ve deli diyerek sopayı elinden almaya çalışırlar. Daha sonra bir kadın çocukların bu davranışına son verir. Ioakim benzetmesinde, esneyen ağızlara benzeyen saray kalıntıları vardır. Daha sonra hava kararır ve Ioakim bir fıstık ağacına yaslanır. Daha sonra tapınağa doğru yol alır. Tapınağa gittiğinde öğrencilerine gecikmenin sebebini anlatır. Manastıra yeni girdiğinde bir rahip ona gereksiz yere konuşmamasını öğütler. Daha sonra yaşlı rahip yedi günlük çilesi içinde ölür. Yaşlı keşiş öldükten sonra Ioakim, odasının penceresinden fark ettiği bir tilkiyi kendisini inciten adamdan kurtarır. Ioakim bu tilkiyi her gün beslemeye ve onunla ilgilenmeye başlar. Onu görenler bu durumu ciddiye almaz, çocukça bir davranış olarak görürler.

Andreas tilkiyi çok sevdiği için çevredekiler de tilkiye alışır. Ioakim acı çekmesi için Andronikos’u manastıra götürür. Andronikos, manastırda sürekli konuşma cezasına çarptırılır. İki gardiyan nezaretinde arka arkaya sekiz gün konuşur. Dokuzuncu gün ölür. Ioakim manastırına döndüğünde tilkiyi hasta bulur. Daha sonra tilkiyi suda boğarak öldürür. Kitapta tilkiyi neden öldürdüğü anlatılır. Ioakim ya acı çektiği için tilkiyi öldürdü ya da can dostunun hatırasını yok etmek ister. Bir canlının daha fazla acı çekmemesi için yaşamına son verilmesi ileride ötanazi olarak karşımıza çıkacaktır. Ioakim, arkadaşı ölünce kaçmak ister. On beş yıl sonra kaçmaya karar verir. Kaçmak bir tür kahramanlık olarak görülür. Resim ve putperestlik gibi inançlar, rahiplerin inançlarını savunmaları için bir baskı oluşturdu. Düne kadar hakikatlerini savunan rahipler artık kendilerini savunamaz hale geldiler. Bu yüzden kaçma eylemini işlerler. Bir köle, Ioakim’e bir hikaye anlatır. Hikaye şöyle başlar;  Mimardan eşsiz bir saray yapması istenir. Saraya giren herkesi kendi evi gibi hissettirecek olan bu yapıyı mimar sürekli erteler. Saray gibi bir yapının olmayacağını anlar. Ioakim, bu hikayeden sadece hayatın kendisi olduğu sonucuna varır. Baş Rahip, Ioakim’e eski inançlarını sürdürmesi için bir tapınak verir. Ioakim burada öğrencileriyle eski inançlarını yaşıyor. Hikayenin sonunda Ioakim ölmeyi beklediğini ifade eder.

Dutlar

Yazarın bu öyküsünde Anlatıcı, ağaçlıklı bir yolda postaneye doğru ilerler. Anlatıcının bu yoldaki diğer yürüyüşleri akla gelir. Aynı yıl mayıs ayında tırtılın dutları yediğini görür. Yolda silahlı askerler ve tutuklanmış kişiler görür. Daha sonra dutların makinelerle tırtıllardan temizlendiğini görür. Haziran ayındaki yürüyüşünde dut tekrar ayrılır. Anlatıcının bir başka hatırası da ekmek tabağından çıkan akreptir. Anlatıcı daha sonra bu akrebi yok eder. Ekmeği tekrar dilimlerler.

Anlatıcının diğer anısı piyano öğretmeni Giulia Pozzi ile ilgilidir. Bir gün piyano dersi verirken anlatıcının babası Karasu gelir. Giulia Pozzi öğrencisinin yaramaz olduğunu söyler. Giulia Pozzi, İtalyan Konsolosluğu’nda sorguya çekildiğini ve kendisine kocası Gigi’yi sorduklarını anlatır. Karasu, Giulia Pozzi’den faşist İtalyan milli marşı Giovinezza’yı söylemesini ister. Daha sonra Lili Marleen şarkısını duyarlar.

Hikaye, İkinci Dünya Savaşı yıllarında. Başka bir anıda anlatıcı gazeteyi inceler. Bu gazetenin adı Domenica Del Corriere’dir. 1899’da yayın hayatına başlayan o dönemin ünlü İtalyan gazetesidir. Gazetede İtalyanların Habeşistan’da yaptıkları katliama ait resimler göze çarpmaktadır.

Anlatıcının bir başka hatırası da Giulia ve Gigi hakkındadır. Burada Türkiye’ye kaçışları anlatılır. Anlatıcı, diğer anısında babasına Afrika’nın yakın olup olmadığını sorar. Babası Afrika’nın yakın olduğunu söyler. Anlatıcı ayrıca yamyamların geldiğini söyler. Son hatırasında ipekböceklerinin dut yaprağı yedikleri anlatılır.

Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı – Kitap Açıklaması

Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı’nda baskı, bir dış etken, insan eliyle oluşturulduğu ne denli bilinse de bir tür kıran gibi ortaya çıkar. Bizans’ta “resim-kırıcılık” diye adlandırılan baskı dönemi başlatılırken genç keşiş Andronikos’un kendi kendine sorduğu soru şudur: Birey olarak bu baskı karşısında, benimsemediğim, ama bana zorla benimsetilmek istenen bu yeni inanç karşısında ne yapmalıyım?

İnsan içerikleri, toplumdan topluma, dönemden döneme, çağdan çağa değişebiliyor. Bunların taşıdığı değerin saltık değil göreli olduğu, “Ada” ve “Tepe” öykülerinden oluşan “Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı”nda sürekli olarak altı çizilen bir düşünce. “Dutlar” ise Bizans’taki baskı ortamının çağdaş zaman dilimi içinde, iki ayrı zaman noktasında yeniden öykülenişi. “Ada” ve “Tepe”nin yazarı olarak Bilge Karasu’nun, dolaylı – dolaysız yoldan tanıklık ettiği bu yeni baskı dönemi sonunda, inanç konusunda bir karara varması, kendi öykülerini de karara bağlayışının öyküsü..

(Tanıtım Bülteninden)

Like
Love
Care
Haha
Wow
Sad
Angry
KitapDiyarı
KitapDiyarı
İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez.

BENZER KONULAR

YORUMLAR

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüleyin

Sosyal Medya

788BeğenenlerBeğen
4,132TakipçilerTakip Et
21TakipçilerTakip Et
22TakipçilerTakip Et
55AboneAbone Ol

Günün Kitabı

Editör Seçimleri

Popüler Konular

Son Konular