Virginia Woolf Sözleri
Yaşamdan kaçarak huzur bulamazsın.
Lisan, dudaklarımızın üzerindeki şarap gibidir.
İnsanlar olgunlaştıkça “taraflara” inanmayı bırakırlar.
Bir hayaleti öldürmek bir gerçeği öldürmekten çok daha zordur.
Bir hayaleti öldürmek bir gerçeği öldürmekten çok daha zordur.
Bazı insanlar papazlara, diğerleri şiirlere gider. Bense arkadaşlarıma giderim.
Hayata neyle başlarsan başla, sonunda gurur ve aptallık kalıyor elinde! Oysa neler istemiştik hayattan!
Eğer kendi hakkınızda kendinize doğruyu söylemiyorsanız başkalarının hakkında diğer kişilere doğruları söyleyemezsiniz.
Neden hayat böyle trajik, neden böylesine bir uçurumun üzerindeki daracık bir kaldırım gibi. Aşağı bakıyorum; başım dönüyor; sonuna kadar nasıl yürüyeceğim, bilemiyorum.
Mamafih artık ölüm karşısında da şapka çıkartmaya yatkın hissetmiyorum kendimi. Odadan konuşarak çıkmak hoşuma gidiyor, dudaklarımda yarım bırakılmış rastgele bir cümleyle.
Zarar yok, hayal kırıklığı en dizginleyici tedavi benim için. Soğuk duş da alınmalı (genellikle de alınır) bir kitaba başlamadan önce. İnsanı canlandırır, insana “canım kendi zevkim için yazıyorum” dedirtir.
Kurgunun kurallarını kimse bilemez. İçgüdülerimize dayanabiliriz sadece. Her yol mübahtır ve yine her yol ifade etmek istediğimizi ifade eder. Bunu unutmayın, daima dürüst olun, sonuç hayret verici olacaktır.
Atılgan yaşamasak, tekenin sakalına yapışmadan, uçurumların kenarında tir tir titremeden o zaman hiç depresyona girmezdik, bundan kuşkum yok; ama içi geçmiş, kaderci, yaşlanmış insanlar olup çıkardık o zaman.
İnsan normalde gökyüzüne uzun uzun bakmaz ama soğuk algınlığından yatarken kafasını kaldırır ve orada çok bambaşka bir şey görür. Sarsılır. Oysa biz bilmeyiz ama yukarısı hep öyledir; o bulutlar, o ışık ve gölge oyunları hep vardır.
Virginia Woolf Alıntıları
Mrs. Dalloway
İnsanın hissettiklerini hiç söyleyememesi, ne korkunçtu.
Ölmek istemiyordu. Hayat güzeldi. Güneş ısıtıyordu. Ama ya insanlar?
Aşk da yok ediyordu bir sürü şeyi. Güzel olanı, doğru olanı yıkıyordu.
Acı çeken kendisiydi – ama anlatacak kimsesi yoktu.
Bazı görüntüler insanın hafızasına nasıl da yerleşiyor!
Herkes evlenirken bazı şeylerden vazgeçerdi.
Hastalandığımızda en sevdiğimiz insanların bize yararı olmaz.
Ama insan aşık olunca, başkalarının kayıtsızlığını ne kadar da garip karşılardı.
Her şeye rağmen sıcaktı güneş. Her şeye rağmen üstesinden geliyordu insan. Hayat bir şekilde, günleri birbiri ardına eklemenin bir yolunu buluyordu, her şeye rağmen.
Hepimiz birer mahkum değil miydik! Geçenlerde bir piyes okumuştu. Orada bir adam sürekli hücresinin duvarına resimler çiziyordu. Hayat da tıpkı böyle bir şeydi. Boyuna duvara bir şeyler çiziyorduk.
Her şeye rağmen sıcaktı güneş. Her şeye rağmen üstesinden geliyordu insan. Hayat bir şekilde, günleri birbiri ardına eklemenin bir yolunu buluyordu, her şeye rağmen.
Öz güven olmaksızın özenle korunan bebekler gibiyiz.
Müthiş güzel görünen bir ay gibi yükselen kederinde boğuluyordu neredeyse.
Odaya girer girmez onu sevdiğini açık açık söyleyecekti. Çünkü insanın hissettiklerini söylememesi çok yazık, diye düşündü.
Kendine Ait Bir Oda
Öz güven olmaksızın özenle korunan bebekler gibiyiz.
En iyi yetiştirilmiş kadınlar zihinleri en uygar olanlardır.
Bir kadın olarak, ülkem yok. Bir kadın olarak, bir ülkem olsun istemiyorum. Bir kadın olarak, bütün dünya benim ülkem.
Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!
En iyisi dümdüz yazmaktı, insanın aklından geçenleri olduğu gibi yansıtmak, onu tıpkı annesinin dizleri dibinde yatan bir çocuk gibi konuşturmak.
Kurgu bir örümcek ağına benzer, belki çok hafifçe bağlanmıştır birbirine ama yine de her bir köşesinden hayata bağlıdır.
Erkekler kadınların kendilerinden üstünolduğunu bilirler, bu yüzden de en zayıflarını yada en cahillerini seçerler. Böyle düşünmeselerdi,kadınların da kendileri kadar bilgi sahibi olmalarından asla korkmazlardı
İsterseniz kitaplıklarınıza kilit vurun; ama zihnimin özgürlüğüne vurabileceğiniz ne bir kilit var ne de bir sürgü, ne de kapatabileceğiniz bir kapı.
Kadınları korumaktan vazgeçmeniz lazım, onları farklı işler ve farklı uğraşlarla baş başa bırakın; izin verin ki asker olsunlar, denizci olsunlar, otomobil sürsünler, liman işçisi olsunlar… “Kadınlık korunmaya muhtaç bir varoluş olmaktan çıkınca her şey olabilir.”
Dalgalar
Duygu okları belkemiğimden vuruyor, ama beklenmedik zamanlarda.
Gagalarının ucunu yabanıl bir biçimde bu yapış yapış karışıma sapladılar.
Düğmeli kumaşlarla hafifçe örtünmüşüz; bu kaplamanın altında kabuklar, kemikler ve suskunluk var.
Benim yaşamım küçücük bir dalgaydı, boşunaydı.
Tek başıma, hiçliğin içine düşüyorum bazen. Ayağımı gizlice itmeliyim, dünyanın hiçliğe açılan yanına düşmemek için. Başımı sert bir kapıya vurmalıyım, kendimi vücuduma geri çağırmak için.
İnsanlar zaten birbirinden bu denli farklı iken, yeni yeni ayrılıklar çıkarmak ne saçma şeydi.
Bir Yazarın Günlüğü
Nasıl da acı çekiyorum. Ve hiç kimse bilmiyor nasıl acı çektiğimi.
Ben bütün toplulukların dışındayım.
Ne kadar çok okumam gereken şey var!
Herkes kırlara gitmişken geride kalmışım gibi. Issız bırakılmışım, tozluyum, hayal kırıklığına uğramışım.
Deniz Feneri
Çünkü insanın bazen ne düşündüğü ne de bir şey hissettiği anlar vardı.
İnsanlar zaten birbirinden bu denli farklı iken, yeni yeni ayrılıklar çıkarmak ne saçma şeydi. Ama o yatarak ölmeyecekti; dik bir kayalığın ucunda duracak ve orada gözleri fırtınaya sabitlenmiş, son ana kadar karanlığı yarmaya çalışarak ayakta ölecekti.
Virginia Woolf’un Hayatı ve Eserlerine Bakmanızı Öneririz.
Sayfamızda Virginia Woolf’un hayatı ve eserleri yer alır.