Ana SayfaPsikolojiİçimizdeki Biz

İçimizdeki Biz

İçimizdeki Biz – Doğan Cüceloğlu

Tür:Psikoloji
Yazar:Doğan Cüceloğlu
Yayınlanma Tarihi:1996
Yayınevi:Remzi Kitabevi
Konusu

Aile hayatı, komşuluk ilişkileri, ekonomik ve siyasi hayat bu güven üzerine inşa edilmiştir. Böyle bir toplumda, trafik ışıklarında motoru duran otomobilin sürücüsüne bir yardım eli uzanır; çocukların ve toprağın geleceği korunur. Sokakların ve şehirlerin temizliği evlerin içi kadar önemlidir.

İçimizdeki Biz Özeti

Birinci bölüm, günlük hayatta karşılaşılan tipik olaylar ve tipik insan davranışlarını ele almaktadır. Yetişkin çocuk (4-5 yaş çocuğu için fiziksel olarak gelişmiş ancak duygusal olarak olgunlaşmış kişi) ve kalıplanmış kişi (kendi zihinsel modelinden çıkamayan ve herkesin dünyayı kendisi olarak algılaması gerektiğine inanan kişi) kavramları. Bu davranışları açıklamak için kullanılır.

İkinci Bölümde, sorunları yaratan SEN-Ben anlayışı ve sorunların çözümünün temeli olan BİZ bilinci tanıtılmaktadır. SENİ anlamanın temelinde çaresizlik duygusu yatar. Çaresizlik duygusu, “Kendime bakamıyorum, o halde hayatımdan başkası sorumlu olsun” sonucuna götürür. Aksine, başkalarına güvenmemek ve çaresiz olduklarını düşünmek, aksine BEN’İM anlayışının temelinde yer alır ve “Biliyorum. Bana sormadan hiçbir şey düşünme, plan yapma, yapma” bu anlayışın en açık ifadesidir. Sen-Ben anlayışında kişi bireycidir; bencildir. BİZ bilincine ulaşan kişi bireyseldir; sosyaldir.

Biz bilinci, yaşamı bir sistem olarak algılamayı gerektirir. Olayları uzun bir süre boyunca incelemek, günümüz sorunlarının çoğunun nedeninin daha önce önerilen dar görüşlü çözümlerde yattığını ortaya koymaktadır. Çözüm tüm sistemi kapsamıyorsa, sistemin bir bölümünü çözüme zorlamak sistemin bütünlüğünü tehdit eder ve sistem bütünlüğünü korumak için harekete geçer. Kısa vadeli çözümler ilk başta işe yarıyor gibi görünse de, uzun vadede sorunu daha da kötüleştirir. Sorunu hızlı bir şekilde çözmek her zaman en iyi çözüm değildir.

İnsan ilişkilerinde en önemli duygu insanların birbirine güven duymasıdır. Güvenin temelinde kişinin bütünlüğü yani özünün, sözünün ve davranışının tutarlılığı yatmaktadır. İnsanların birbirine güvenmediği bir aile, şirket, toplum BİZ olamaz. Hiç kimse bütünden tek başına sorumlu değildir ve hiç kimse bütünün dışında bırakılmaz. Sorunlar için kimse kimseyi suçlayamaz. Bütünün bir parçası olarak hem sorun hem de çözüm kişinin kendisinde başlar. Türkiye’nin sorunlarından bu ülkenin insanları sorumludur. Sorumluluğu başka ülkelere yüklemek bizi zayıflatıyor. Sorunları siyasilere, partilere, bürokratlara, medyaya, iş adamlarına, sendikalara yüklemek, bütünü gözden kaçırmak demektir.

Üçüncü bölümde, bilincinin temeli olan görme kavramı incelenmiştir. Yazara göre vizyon oluşturmak liderlerin en önemli işlevlerinden biridir. Kişi vizyonuyla geleceğini yaratabilir. Önce vizyonunu ifade eder ve bu onun gelecek için vaadi olur. Vizyonu olmayan insan, geçmişin etkisi altında “şimdi”yi kullanır ve geçmişiyle aynı olan bir gelecek yaratır. Vizyon sahibi kişi “şimdi”yi görür; kendini vizyona adar, onu kişisel bütünlük içinde kullanır ve hayatında yeni olasılıklar, riskler ve heyecanlar yaratır. Öte yandan, bireyin vizyonu hayatın tamamını kaplamıyorsa ve sadece bir kısmına odaklanıyorsa, örneğin sadece ekonomik ve fiziksel ihtiyaçlara yönelikse, o kişinin hayatında dengesizlikler ortaya çıktıkça ortaya çıkar. Bu alanlarda “başarılı”:

Verimlilik paradigması. Bu paradigmanın yetersizliği, “daha fazla” ve “daha hızlı”nın kişiyi başarıya götüreceği varsayımıdır. Neyin ne amaçla, ne zaman “daha fazla” ve “daha hızlı” üretildiğini anlamadan verimlilik tek başına anlamsızdır. Değer paradigması. Bir şeye değer vermemiz, onun hayatımızı anlamlı, huzurlu ve tatmin edici kılacağı anlamına gelmez. Ancak değer verdiğimiz şeylerin yaşamın temelindeki evrensel ilke ve süreçlerle uyumlu olması yaşam kalitemizi olumlu yönde etkiler. Yönetici: “İşleri doğru mu yapıyorum?” takıntılı iken; Lider kendine “Doğru şeyleri mi yapıyorum?” diye sorar. Sorusunu sorar. Bu paradigmalar hüküm sürdüğü sürece, insanlar mutluluk umuduyla gündemlerinde koşmaya devam edecekler.

Dördüncü Bölüm, BİZ bilincinde ailenin nasıl kurulabileceğini ve yaşanabileceğini inceler. Yazara göre; Ailede BİZ bilinci varsa o aile sağlıklıdır. Sağlıklı bir aileye sahip bir toplumun bir bütün olarak sağlıklı olması an meselesidir. Öte yandan, SİZ-Ben anlayışı üzerine inşa edilmiş sağlıksız bir aile yapısına sahip toplumlarda, bozukluk toplumun her alanında kendini gösterecektir. Aile hayatında kalitenin temeli ailede Biz bilincidir.

Beşinci bölümde iş hayatında başarının anahtarının BİZ bilinci olduğu vurgulanmıştır. Öte yandan, sadece kısa vadeli kâr için çalışan bir şirkette, her kişi, her fikir, her yöntem bir istatistik gibidir. İnsanlar bir makine gibi bir kaynak olarak görülmekten hoşlanmazlar. Çalışanlar insan olarak kabul edilmek ve çalıştıkları yerin onurlu bir parçası olmak isterler. Aksi takdirde korkunun hâkim olduğu yerde insanlar sıkışır, sessizleşir ve yaratıcılıklarını kaybederler. Herkes kendi çıkarını arar ve grup duygusu kaybolur.

Yazara göre asıl sebep şirketin daha kârlı olması ise, kişinin değeri “kârlılık düzeninin verimli bir makinesi” olarak algılanmakta ve bu anlayışa karşı şu soru sorulmalıdır: “Nasıl yapabiliriz? Bir insan olarak değerli değilse düşüncelerinin değerli olduğuna onu ikna etmek?”

Yazar BİZ bilincini taşıyan bir yönetimin göstermesi gereken sembolik davranışları şöyle sıralamaktadır:

• Üst düzeydeki yöneticilerin çalışanların durumlarıyla ilgilenmesi, samimi olması, elini sıkması, gülümsemesi

• Çalışanları ara sıra ziyaret edip, onları bizzat çalışırken gözleyip yaptıkları iş hakkında bilgi alması, bilgi ve becerilerini takdir etmesi

• Çalışanların isimlerini öğrenip onlara isimleriyle hitap etmesi

• Çalışanlar arasında mevki belirten şeyleri ortadan kaldırması. Örneğin herkesin aynı yerde ve aynı yemeği yiyeceği bir ortam yaratması

• Çalışanların mesajlarının ulaşabileceği sözlü, yazılı ve elektronik iletişim kanallarının oluşturulması

Ayrıca kitabın bu bölümünde; Lideri çevreleyen birçok üst düzey yöneticinin BİZ bilincinin oluşmasında bilerek veya bilmeyerek olumlu veya olumsuz bir rol oynayabileceği, liderin duymak istediklerini söyleyerek gerçek çalışanlarla iletişime geçmesini engellemek isteyebilecekleri belirtiliyor.

Bu bölümde ele alınan bir diğer konu ise; Bir takımdaki birey değerini kaybetmediği sürece takım başarılı olacak ve gruptaki her bir bireyin önemi arttıkça grubun önemi artacaktır. Öte yandan, BİZ olmak zaman alacak. Birini önemsemek ve tuğla gibi güvenli ve sağlıklı bir ilişkinin temellerini sabırla atmak, zaten birçok işle uğraşan yönetici için daha fazla zaman gerektiriyor gibi görünüyor. Uzun vadeli düşünüldüğünde yönetici, SEN-Ben anlayışının getireceği sorunlara giderek daha fazla zaman harcar. BİZ bilinci, yönetici için uzun vadede en etkin yönetim ortamını yaratır. Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da verilecek cezaların, eleştirinin namusunu zedelemeyecek ortam ve koşullarda öfke, yıldırma ve küskünlüğe yol açmayacak şekilde verilmesi gerektiğidir.

Altıncı bölümde yönetici ve liderin BİZ bilinciyle bir işyerini nasıl başarıya ve kaliteye ulaştırabileceği anlatılmaktadır. Klasik ve modern yönetim yaklaşımları arasındaki farklar şematik olarak bir tabloda gösterilmiştir. BİZ bilincindeki yönetimin temel varsayımları şu şekilde sıralanmaktadır;

• Doğru olanı yapmak en güçlü güdüyü ve kılavuzu sağlar.

• Her birey, tümün vazgeçilmez bir parçasıdır.

• Uzlaşma ve barış içinde olma; yarışma veya hasım ilişkileri içinde olmaktan iyidir.

• Herkesin sorumluluk alması gerekir.

• Olumluluk sağlıklı ilişkinin doğal sonucudur.

Biz bilinci içinde liderlik üstlenen kişilerin özellikleri ise yazar Doğan CÜCELOĞLU tarafından şu şekilde ifade edilmektedir:

• Girişimci

• Riske girmekten çekinmeyen

• Sorumluluk duygusu taşıyan

• Özgün

• Gerçek

• Açık elli

• Sabırlı

• Azimli

• Vizyon sahibi

• İnsanların yaşamının bir parçası olmaya açık

• Gelişim içinde

• Hizmet etmeye önem veren

• İnsanların yapabileceğine inanan

Yedinci bölümde, işyerinde sorumluluğun paylaşılan bir sorumluluk olduğu ve işyerinde işte olmanın gerekli olduğu fikri tartışılmıştır. Buna göre birçok kişi iş yerlerine evden yük getiriyor. Bu doğaldır. Çünkü insan bir bütündür ve evdeki tüm yaşamını etkiler. Doğal olmayan şey, birçok insanın işyerine “yükü” evden getirdiğinin farkında olmamasıdır. Yükler işçileri yavaşlatır, yorar ve hiçbir işe yaramaz.

Bu bölümde ayrıca üretim, kalite, kârlılık, kalite döngüsü, uygulama stratejisi, BİZ bilinci ve sendikalar ve bireysel sorumluluk kavramlarına da yer verilmektedir.

Ayrıca Sekizinci ve son kısımda ise, geleceğin gücü dile getirilmektedir.

İçimizdeki Biz – Kitap Açıklaması

İçimizdeki BİZ, yaşamımızdaki dayanışma gerçeğinin temelidir. Bu gerçeği yaşayan insanlar birbirlerine güven duyarlar. Aile yaşamı, komşuluk ilişkileri, ekonomik ve politik yaşam bu güven üstüne kurulur. Böyle bir toplumda trafik ışığında motoru stop eden arabanın sürücüsüne yardım eli uzanır; çocukların ve toprağın geleceğine sahip çıkılır. Evlerin içi kadar sokakların ve kentlerin temizliğine de önem verilir.

Dayanışma bilincinin olmadığı yerde, Sen-ben Anlayışı hâkimdir. Evrendeki dayanışma gerçeğinin fark edilmesi BİZ Bilinci’nin temelini oluşturur.

Bu kitap, Sen-Ben Anlayışı üzerine kurulmuş aile ve iş yaşamının sorunlarını irdelemekte ve çözümün BİZ Bilinci’nde yattığını göstermektedir.

KitapDiyarı
KitapDiyarı
İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez.

BENZER KONULAR

YORUMLAR

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
En eski
En yeni En çok oy alan
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüleyin

Sosyal Medya

774BeğenenlerBeğen
4,842TakipçilerTakip Et
21TakipçilerTakip Et
22TakipçilerTakip Et
62AboneAbone Ol

Günün Kitabı

Editör Seçimleri

Popüler Konular

Son Konular