Ana SayfaDin TasavvufBülbülün Kırk Şarkısı

Bülbülün Kırk Şarkısı

Bülbülün Kırk Şarkısı – İskender Pala 

Tür:Din – Tasavvuf
Yazar:İskender Pala 
Yayınlanma Tarihi:2015
Yayınevi:Kapı Yayınları
Konusu

Tasavvuf edebiyatının en güçlü yazarlarından İskender Pala, yine tarih ve İslam’ı bir araya getirerek mükemmel bir roman ortaya çıkarıyor ve bu kez Bülbülün Kırk Şarkısı romanıyla Hz. Muhammed’i okuyucularına kendi üslubuyla anlatıyor.

Bülbülün Kırk Şarkısı Özeti

Yazar son romanında bugüne kadar yazılmış diğer siyer kitaplarından farklı bir üslup denemiştir. Anlatıcı olarak bülbülü seçmiştir. Hz. İbrahim’i de tanıyan Bülbül, Peygamber’i doğduğundan beri takip eder ve onun hayat hikâyesini anlatır. Roman, Hz. İbrahim ile ilgili Sunum kısmıyla başlıyor. Cebrail, Hz İbrahim’in yanına gelir ve vasiyetini sorar. “Rabbim mübareği!” diyor. “Senden bir şey istemiyorum. Ben Allah’a tevekkül edenlerdenim. O bana dost olarak yeter. Vasiyeti uğrunda öleyim. Madem elindedir” der. Dost’un öldürmek ve diriltmek için, bir yaşam için başka bir şey dilemeyeceğim.” Hz. İbrahim’in ateşe atılacağı andır. Hala Nemrut’u izliyor. Hala imana gelmeyi umduğu açıktır. Zavallı Nemrut, tahtının önünde sarhoşluktan sarhoş olan insanların bağırışlarıyla sarhoş olur ve Hz. İbrahim’in havada süzülen sabrıyla mest olur. Onu kurtarmaya çalışan Bülbül ve Hz. İbrahim orada karşılaşır. İbrahim (as) bülbülün kaçmasını ister ama bülbül kaçmaz ve birlikte ateşe atlarlar. Ama birden o közler ve alevler güllere dönüşür. Ve kurtulurlar.

Çünkü Rab ateşe, “Ey ateş, İbrahim’e karşı soğuk ve esenlik ol!” diyor. O sırada Bülbül ve Hz. İbrahim tanışır ve arkadaş olurlar. O zaman dünyaya gelecek olan o mübarek insan, Allah’ın “Sen olmasaydın ey Muhammed, kâinatı yaratmazdım!” sözüdür. Peygamberimizden bahsediyorlar. Hz. İbrahim çok uzun bir süre sonra geleceğini göremediklerini söylüyor. Bülbül yalvarır ve İbrahim’den dua etmesini ister ve nuru nesilden nesille geçerken Rabb Taala da bülbülden kendisine olan sevgisini nesilden nesille artırmasını ister. Böylece günler geçtikçe Bülbül’ün Gül dediği Peygamber’e olan hasreti artar ve hikâyesini anlatmaya başlar.

İbrahim’in çocukları ve Hz. Peygamber’in büyük atası Kusay’dan bahseder. Cahiller döneminin ve kuma gömülmek isteyen cahil kızların feryadını duyar ve daha hüzünlü şarkı söyler. Kabe’nin ortadan kaybolması, kayıp zemzemin bulunması ve bu süre içinde yaşanan kavgalar, Haşimoğluları ve beyaz saçlı çocuk Şeybe’nin hikayesi anlatılıyor. Peygamberimizin babası Abdullah’ın fedakârlığını anlatır. Ama diyeti için 100 deve ile hayatta kalır. Ve sonra tarihler, Nebi Kutlu’nun doğum yılı olan 571’i söyleyen zamana gelir. Bülbül o zamanı şöyle anlatır: “Fil Vakasından sonra gelen elli üçüncü gecedir. Mekke’de baharın Yesrib’den usulca esmeye başladığı zamandır. Ben nesilden nesille gül hasretini haykırıyorum nesilden nesille. Sanki kendim değilmişim gibi. Avizesi cezaydı, ışığı dolunaydı… Yaklaşan gül güle dönüştü ve hayatına yeminler edildi. Gül açtı, insanlığın neşe ırmakları aktı ve dünya ilk kez dünya olduğunu hissetti. Gülün aşkına bir bülbül yakıldı, yanmadan kanayan boyandı.” Daha sonra Peygamber’in hayatını bölümler halinde anlatmaya başlar. Her bölümde divan edebiyatından Hz. Peygamber için yazılmış kasidelerden örnekler de yer almaktadır.

Kısa Bilgiler

• İskender Pala’nın son romanı olan “Bülbülün Kırk Şarkısı” Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (SAV) hayatı hakkındadır.

Bülbülün Kırk Şarkısı – Kitap Açıklaması

Selamlar ki, şeker dudaklıların vuslatı gibi içtendir, elbette onadır. Hasretler ki, âşıkların avazı kadar yanıktır, elbette onadır. Övgüler ki, özlem sözlerince füzûn ve arzular ki sevgililerin saçları misali uzun, ona, hep ona, hep onadır. O ki güldür, o ki sevgilidir, bütün mecburiyetler onadır.

Çölde alevlerle küfürler kavururken insanlığı ve bir gün ortasında kızıl kayalara çarparken vahşetlerin tutuşturduğu dalga dalga nefesler, bir melek adını andı onun. Sözcükler henüz yetim, sevgiler hançer sokumlarına mahkûmdu. Goncalardan kan damlıyordu gülistanlara ve çırçır böcekleri­nin rüya aralığında cinayetler işleniyor; babalar kızlarını toprağa diri diri gömüyordu. Cinnet karargâhına dönen yüreklerde hep aynı boşluk vardı ve masum kele­bekler çarmıha geriliyordu, yalnızca masum oldukları için…

Zaman öyle bir zaman, mekân öyle bir mekândı… Ebabiller kara yere kararken Ebrehe’nin fillerini, gonca ana rahminde yetim kalıverdi. Kâbe’nin duvarını bir kırlangıç kucaklamıştı oysa, çığlık çığlığa… Ardından bir şair kollarını açıp haykırmıştı:

“Yaklaşıyor yaklaş­makta olan!.. Yaklaşıyor yaklaşmakta olan!.. Yaklaşıyor yaklaş…”

Avizesi cevzâ, ışığı dolunay idi gecenin… Yaklaşmakta olan, bir gül olup açtı ve yeminler edildi ömrüne. Gül açınca taşırdı insanlığın sevinç ırmaklarını ve dünya ilk kez dünya olduğunu hissetti. Bir bülbül gülün aşkına yanmış, yanmaktan kana boyanmıştı. Anlatıyordu:

Zamân o gül gibi gül görmedi zamân olalı Gülün güzelliği dillerde dâsitân olalı Peygamber Efendimizin hayat hikâyesi… İskender Pala’nın güçlü kaleminden…

(Tanıtım Bülteninden)

Like
Love
Care
Haha
Wow
Sad
Angry
KitapDiyarı
KitapDiyarı
İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez.

BENZER KONULAR

YORUMLAR

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
En eski
En yeni En çok oy alan
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüleyin

Sosyal Medya

776BeğenenlerBeğen
4,902TakipçilerTakip Et
21TakipçilerTakip Et
22TakipçilerTakip Et
60AboneAbone Ol

Günün Kitabı

Editör Seçimleri

Popüler Konular

Son Konular