Son Oyun – Ahmet Altan
Tür: | Roman |
Yazar: | Ahmet Altan |
Yayınlanma Tarihi: | 2013 |
Yayınevi: | Everest Yayınları |
Karakterler
Yazar: Ailesini trafik kazasından kaybettikten sonra küçük bir kasabaya yerleşen ve bu kasabada olayların içinde kendini bulan kişidir.
Zuhal: Yazarın âşık olduğu kişidir. Ancak Zuhal Mustafa’ya âşıktır.
Mustafa: Belediye başkanıdır.
Sümbül: Hayat kadınıdır.
Eczacı: Eş değiştiren.
Konusu
Son Oyun, Ahmet Altan’ın kitapları pek satmayan bir yazarın küçük bir kasabaya gitmesi ve orada bir cinayet işlemesini anlatılır.
Son Oyun Özeti
Kendisini bu noktaya getiren tesadüfleri tek tek hatırlayarak Allah’la hesaplaştığı uzun bir gecenin hikâyesini anlatan kitap, bir çaresizlik anında emin olamadığı bir şüpheyle cinayet işler. Özellikle kadın erkek ilişkisine ve şehirdeki güç çatışmalarına odaklanıyor.
Her şey ailesini trafik kazasında kaybeden sevilmeyen bir yazarın küçük bir kasabaya giderken Zuhal adında bir kadınla tanışmasıyla başlar. Zuhal’e karşı bir şeyler hissetmeye başlayınca Zuhal’ın Mustafa’ya âşık olduğunu söylemesi işleri zorlaştırır. Halasına âşık olan genç, kasabaya yerleşip insanların görünmeyen yüzlerini görmek isterken bir eczacı, bir hayat kadını, Sümbül ve diğerleri ile tanışır. Olayın jandarma tarafından ele geçirilmesiyle sona eren iktidar savaşında iki tarafa da çekilmeye çalışan yazar, bu savaşın kadınlarıyla kendini tuhaf bir ilişki içinde bulur.
Son Oyun – Kitap Açıklaması
Daha orada, o anda onun en tehlikeli yanının, istediği anda şefkat uyandırabilmesi olduğunu anlamıştım. Tanrı, hep aynı emri verdi, “Şehvetten sakının,” bu emre uyamadık, çelişkilerden hoşlanan Tanrı kendi emriyle bile çatışacak kadar güçlü bir şehvet duygusu vermişti hepimize, bu zavallı kullarından o görkemli yaratıcılığının ürünü olan şehvetle dövüşmesini istemişti, kim Tanrı’nın yarattıklarıyla baş edebilir ki, hiçbirimiz edemedik, en masumlarımız bile rüyalarında günaha bulaştı, emre uyamadık ama şehvete karşı dikkatli olmayı, şehvetle boğuşmayı, onu bastırmak için uğraşmayı, ondan kaçmaya çalışmayı öğrendik, yenilsek de zayıf bir kalkanımız, ince bir zırhımız oldu. Şefkat öyle değildi. Tanrı şehvetin yolunu kapatırken şefkatin yolunu sonuna kadar açmıştı, kimse şefkatin yolunda yürürken tedirgin olmaz, kuşku duymaz, kaçması gerektiğini düşünmezdi. Yüzündeki gizli gülümsemesinden anlaşıldığı gibi o bunu içgüdüleriyle sezmiş, Tanrı’nın yasakladığı topraklara girmek için Tanrı’nın şefkatini bir “Truva atı” gibi kullanmayı öğrenmişti, her erkek kapılarını açıp o atı gönül rahatlığıyla içeri alıyordu. Tanrı’nın söylemeye vakit bulamadığını söylemek bana düşecekti, “Güzel kadınların uyandırdığı şefkatten korkun.”