İnsanın Acayip Kısa Tarihi – Güray Süngü
Tür: | Hikayeler |
Yazar: | Güray Süngü |
Yayınlanma Tarihi: | 2017 |
Yayınevi: | Ketebe Yayınevi |
Karakterler
Âdem: Geçici hafıza kaybı yaşayan genç adam kendi benliğini arar. Burada Âdem, insanoğlunun atası olan Âdemi simgeler.
Borges dayı: Resepsiyona bakan yaşlı adamdır. Yazar burada ünlü Nobel ödüllü Jorge Luis Borges’e atıfta bulunuyor.
Zamanın Bekçisi: Yaşlı kadın, Âdem’ e benliğini hatırlatırken onun kör ve dilsiz olduğundan bahsedilir. Burada karakter doğa anayı temsil ediyor.
Konusu
Roman, tasavvuftan, edebiyata, şiirden, psikoloji ve sosyoloji gibi sosyal bilimlere kadar dair birçok konuya dair doyurucu bir bakış açısı barındırıyor. Romanın giriş cümlesi olan “ben demeden konuşalım ne olur” cümlesiyle hikâyesi anlatılan Âdem üzerinden tüm insanlığa da seslenmiş olunuyor. Hafızasını kaybetmiş olan kahramanımız Âdem, kendisini hatırlamaya çalışırken aslında aradığı şey “gerçek” benliğidir. Yazar burada Adem’in üzerinden okuyucusunun da kendisini aramasını sağlar. İnsanoğlunun atası olan Âdem’e zaman yolculuğuyla giderek hem bir başlangıcı hem de sonu okuruna hatırlatır. Acı, keder, kader gibi kavramlar üzerinden bir döngüde ilerlerken yaşam, insanoğlunun yaşadığı olayların ve karşılaştığı insanların dönüştürücü gücünün de altı çiziliyor. “Ben kimim?”, “Neden varım?” soruları sürekli zihinleri kurcalarken Âdem, ona öğretilenlerle tezatlık oluşturan gerçekliğin acısıyla karşılaşır. Işığın her zaman hakikati göstermediğini, gölgede kalan yerin gerçeği de gizlediğine dikkati çeker.
Sabaha kadar dualarla acı dinsin diye unutmayı dilemişsem yüce Mevla’mdan.
O da kabul etmişse dualarımı, unutturmuşsa, açımı dindirmişse sabah uyandığımda…
İnsanın Acayip Kısa Tarihi Özeti
Hikâye, hafızasını kaybeden bir genç adamın bir otel odasında gözlerini açmasıyla başlar. Kim ve nerede olduğunu hatırlamayan kahramanımız aynadaki yüzüne bile yabancıdır. Bir süre bulunduğu odayı inceler. Kendisine ait olduğunu düşündüğü eşyalardan kimliğine dair bir iz arar ancak bulamaz. Kapıyı açıp dışarıya baktığında, bulunduğu yerin bir tatil köyü olduğunu görür. Fakat burası neresidir- ve neden buradadır. Resepsiyondaki yaşlı adama sorduğu sorular cevapsız kalır. Otelin isminin “Düş Evi” olduğunu, Rio- İpamena’da olduğunu öğrenir. Yaşlı adam aynı zamanda yazardır. İsmi Fabyano Borges’dir (yazar burada Nobel ödüllü yazar Jorge Luis Borges’i anar). Kendisine Borges dayı diye hitap edilmesini ister.
Kahramanımız, hatırlamak umuduyla, Borges ile çevreyi keşfe çıkar. Yaşlı adam, hafızasını kaybeden kahramanımızı ona yardımı olacağını düşündüğü bir bilgeye götürür. Bilge “Kalbin ötesine geçtim sanırsın ki, orası kalbin berisidir. O gitmeden insanın başından nasıl kalbine döneceksin.” der. Aradığı şeyi denizde bulacağını söyler. Denize açılan kahramanımız bir kaleye rastlar. Kalede zamanın bekçisi olduğunu söyleyen yaşlı bir kadınla karşılaşır. Yaşlı kadın kahramanımızın isminin Âdem olduğunu ve İstanbul’da muhasebecilik yaptığını söyler. Kahramanımız kendini bulma ümidiyle ona salık verilen elmayı yiyerek zaman yolculuğuna başlar.
İstanbul’ da gözünü açtığında, nereye nasıl gideceğini düşünür. İstanbul’un semtleri arasında savrulurken Âdem’i arar durur. Benliğini arayan kahramanımız, seri bir şekilde zaman ve mekân değiştirir. Sanki Adem’in ilk elmayı ısırdığı anı bularak olayın seyrini değiştirebileceğini düşünür. Çünkü o an bir başlangıç ve aynı zamanda sondur. Benliğini her arayışında başladığı yere geri döner. Kendini arayan genç adam, gördüğü hakikatlerle canı acıdıkça, kendini dönüştüren gerçeklerin aslında birer yalan olduğunu fark eder. Kahramanımız, kendini uzaktan seyrederken, olgunlaştıkça zamanın yaşamı nasıl dönüştürüp, değiştirdiğini de fark eder. Bir an öncesinde, korkusuz olan Âdem, şartların değişmesiyle nasıl korkunun ateşiyle küle döndüğünü görür. Kendini ararken, aradığı kişiye ne kadar yabancıdır aslında.
Allah’ım yanmaya, paralanmaya, ufalanmaya razıyım, bana kendimi unutturma.
Âmin
İnsanın Acayip Kısa Tarihi – Kitap Açıklaması
“Tora torta kombeee
Fero nonka hum zeee
Kalentaka lumumbus
Tanketana bun geee…”
Bir yazarı güçlü kılan nedir? Bu uzun öyküyü/novellayı/kısa romanı (bir yazarı güçlü kılan, kesinlikle türler hakkındaki lüzumsuz bilgisi değildir)
Okurken kendimi dönüp dolaşıp bu sorunun kıyısında buldum. Nedir Güray’ı iyi ve güçlü bir yazar yapan: cesareti, evet. Metnin içinde kendi imal ettiği yüksek etkili kurgusal patlamalardan korkmayıp üzerine gitmek ve yeni patlamalar çıkarabilmek cesareti. Ve yetenek, formüllerle izah edilemeyecek kadar net bir anlatma ve kurgu yeteneği. Keyif! Yazarken keyif almayan, coşku duymayan, tutkuyla yazmayan hiç bir yazarın dehasından söz edemeyiz. Bu mümkün değil.
Nedir abi bu kadar mı?
Şu bir de: Sadece dünyaya berisinden bakmayı bilenlerin, bilmek demeyelim dünyaya berisinden bakmaya tutuklu olanların, tutuklu demeyelim başka türlüsü elinden gelmeyenlerin sahip oldukları bir yeryüzü tecrübesi, bir çeşit bilgelik hali. İhsan. Sanki ihsan edilmiş bir şey.
Bu hikâye ne mi anlatıyor? Her iyi hikâye gibi ya sonuna kadar anlatmalıyım size ya da okumanızı sahibinden dinlemenizi istemeliyim. Çünkü denedikçe bu müthiş hikâyeye haksızlık etmiş olacağım. Belki şunu dinlemelisiniz, şu sözleri:
” Aklın ötesine geçtim sanarsın ki,
Orası kalbin berisidir
O gitmeden insanın başından
Nasıl kalbine döneceksin.”
(Tanıtım Bülteninden)