Otuzundaki Kadın – Honoré de Balzac
Tür: | Roman |
Yazar: | Honore de Balzac |
Yayınlanma Tarihi: | 2017 |
Yayınevi: | İletişim Yayınları |
ISBN: | 9789750523038 |
Karakterler
Julie d’Aiglemont: Duygusal, romantik, tutkulu fakat çevresel ve toplumsal baskılarla zamanla içe kapanan bir karakterdir. Gençliğinde aşkı idealleştirir, evlilikte ise hayal kırıklığına uğrar. Zamanla olgunlaşır, yaşadığı acılar onu bilgeleştirir ama aynı zamanda yıpratır. Naif bir genç kızdan, hayal kırıklığına uğramış bir eşe, oradan aşkı yeniden tatmak isteyen cesur bir kadına, sonra pişmanlık duyan ve çöküşe geçen bir anneye dönüşür.
Victor d’Aiglemont: Soğuk, duygusuz, görev adamı denebilecek bir karakterdir. Karısı ile duygusal bir bağ kuramaz. Karakter olarak tek boyutludur, değişmez. Balzac’ın evlilik kurumunu sorgularken yarattığı erkek figürlerinden biridir; duygusal körlük ve bencil erkekliği temsil eder. Julie’nin mutsuzluğunun sembolü haline gelir.
Lord Arthur Grenville: Dürüst, duyarlı, zarif bir İngiliz centilmenidir. Julie’yi derinden sever. Aşkı karşılıksız değildir, ancak toplumun kuralları aşklarının önünde durur. Aşkı için acı çeken ve sonunda canına kıyan bir karakterdir. Balzac, bu figürüyle platonik, yüce ama imkânsız aşkı temsil eder.
Charles de Vandenesse: Tutkulu, çekici, dikkatli bir aşıktır. Julie’ye gerçek bir yaşam sevinci verir. Ancak o da toplum baskısının gölgesindedir. Balzac’ın güçlü ama talihsiz aşk figürlerinden biri. Gerçek bir aile kurma arzusu içinde değildir; Julie için bu bir çıkış noktası gibi görünse de yine hayal kırıklığı olur.
Hélène d’Aiglemont: Sessiz, içine kapanık ama içten içe öfkeli bir karakterdir. Annesinin ilgisizliği ve bastırılmışlık içinde büyür. Trajediyi başlatan figürdür. Küçük kardeşinin ölümüne yol açması bilinçsiz bir isyandır. Julie’nin annelikteki başarısızlığının simgesidir.
Julie’nin küçük oğlu (Charles’tan olan çocuk): Masumiyetin sembolüdür. Varlığı bile bir günahın meyvesidir. Onun ölümü, Julie’nin trajedisinin doruk noktasıdır.
Konusu
Kitapta Julie d’Aiglemont adlı aristokrat bir kadının mutsuz bir evlilikle başlayan ve genç bir kadının başından geçen talihsiz olayları ve gençlikten olgunluk çağına uzanan trajik yaşam öyküsünü anlatır.
Otuzundaki Kadın Özeti
Roman, Napolyon döneminin hemen sonrasında, 1810’lar Fransa’sında başlar. Julie, daha yirmili yaşlarında babasının “Yapma, pişman olursun” türünden uyarılarına rağmen yakışıklı kuzeni Albay Victor d’Aiglemont ile evlenir. Babası bu evliliğin hata olacağını sezse de Julie gençlik heyecanıyla kararından dönmez. Ne var ki evlilik kısa sürede Julie’yi hayal kırıklığına uğratır; eşine aslında hiç aşık olmadığını anlar ve kendini mutsuz, heyecansız bir ev hayatına mahkûm bulur. Balzac, bu noktada evlilik kurumundaki uyumsuzluğu daha ilk bölümde gözler önüne serer.
Victor görevi gereği orduya katılıp savaşa gittiğinde, Julie’yi kocasının yaşlı teyzesi Madame de Listomère-Landon’ın yanına emanet eder. Bu deneyimli teyze, Julie’nin perişan halini hemen fark eder ve evliliği renklendirmesi için genç kadına öğütler verir. Julie’nin umut bağladığı bu akıl hocasının varlığı okuyucuya bir çıkış yolu gibi görünse de Balzac sürpriz bir dönüş yapar: Teyze aniden hayatını kaybederbirazkitap.blogspot.com. Bu beklenmedik ölüm Julie’yi yeniden yapayalnız ve umutsuz bırakır. Günlerini karamsar bir ruh haliyle geçirirken doğan ilk çocuğu Hélène bile ona neşe getirmez; Julie annelikte de aradığı mutluluğu bulamaz. Toplumun dayattığı iyi eş ve anne rolü, Julie’nin içindeki boşluğu dolduramaz.
Zamanla Julie yasak aşklarda teselli aramaya başlar. Önce yakın dostu ve doktoru Lord Arthur ile duygusal bir yakınlık yaşar. Arthur, onun gönlünü kazanmış temiz kalpli ve dürüst bir adamdır; ancak ilişkilerinin yasak doğası ikisini de üzer. Julie evli olduğu için bu aşkı doyasıya yaşayamaz, Arthur ise bu imkânsız aşka daha fazla dayanamayıp büyük bir bunalıma girer ve sonunda intihar eder. Julie bu kayıpla sarsılır ancak kalbindeki boşluğu doldurma arayışı bitmez. Otuz yaşına geldiğinde (romanın adını aldığı bu dönemde), yakışıklı Charles de Vandenesse ile tutkulu bir ilişkiye adım atar. Bu ilişki Julie’ye uzun zamandır tatmadığı bir mutluluk getirir ve bu birliktelikten bir oğul dünyaya gelir. Julie bu bebeğe büyük bir sevgiyle bağlanır; herkes çocuğun babasının Marquis Victor (kocası) olduğunu sanmaktadır, gerçekte ise bebeğin babası Charles’tır. Balzac bu kısımda Julie’nin nihayet gerçek aşkı ve anne olmanın sevincini yaşadığını gösterir, fakat bu mutluluk uzun sürmez.
Julie’nin gizli aşkından doğan oğlunun varlığı, beklenmedik şekilde aile içi trajediye yol açar. Julie’nin ilk çocuğu Hélène, küçük kardeşine karşı kıskançlık ve öfke beslemektedir. Bir gün Hélène, bir itişme sırasında yanlışlıkla bu en sevilen küçük kardeşini bahçedeki dereye iter; talihsiz çocuk boğularak hayatını kaybeder. Bu olay “Tanrı’nın parmağı” (ilahi adalet) olarak nitelendirilir; Julie, işlediği günahın bedelini en sevdiği evladını kaybederek öder. Evlat acısıyla yıkılan Julie için hayat artık eskisinden de karanlıktır. Yıllar geçer, Julie yaşlanır ve hayatta geriye bir tek kızı Hélène kalır. Ne var ki anne-kız arasındaki uçurum bu tragedyanın ardından daha da derinleşmiştir. Hélène genç bir adama âşık olur ve bu ilişkiyi sürdürürse adeta annesinin kaderini yaşayacaktır. Julie, kızının kendi yaptığı hataları tekrar etmemesi için onu uyarıp engel olmaya çalışır, ancak annesine zaten saygısı kalmamış olan Hélène bu uyarılara kulak asmaz. Sonunda Julie, kızını son bir kez iyiliğe çağırdıktan sonra kaderine boyun eğercesine hayata gözlerini yumar, yani keder içinde ölür.. Böylece roman, “suçlu bir annenin yaşlılığı” olarak nitelendirilen final bölümünde Julie’nin ölümüne tanık olur; karakterin trajik yolculuğu noktalanır.
Balzac, Otuzunda Kadın romanında Julie’nin yaşamöyküsü üzerinden kadın kimliği, aşk, evlilik ve toplum baskısı temalarını derinlemesine işler. Julie’nin gençlikteki tutkusu ve yaptığı hatalar, evlilik kurumu içindeki mutsuzluğu ve kaçış arayışları, dönemin kadına biçtiği rollerin ve baskıların bir yansımasıdır. Evlilikteki uyumsuzluk ve kadının bastırılan arzuları eserde açıkça eleştirilir; Balzac, kadının evlilik içerisinde yaşadığı kimlik bunalımını ve tatminsizliği de vurgular. Roman, bir kadının otuzlu yaşlarında kazandığı olgunluk ve içsel gücü de ortaya koyar: Balzac’a göre bu yaşlar, kadının artık hem kendini hem erkekleri tanıdığı, gerçek aşkın anlamını kavradığı bir dönemdir. Julie’nin geçirdiği dönüşüm –naif bir genç kızdan pişman bir eşe, oradan aşkı arayan güçlü bir kadına ve sonunda suçluluk duyan bir anneye evrilmesi– karakter gelişimini net biçimde ortaya koyar.
Sonuç olarak Otuzunda Kadın, aşkın heyecanı ile evlilik ve anneliğin sorumlulukları arasında sıkışıp kalmış bir kadının dramını gözler önüne sererken, 19. yüzyıl Fransız toplumunun kadın üzerindeki baskıcı ahlak anlayışına da güçlü bir eleştiri sunmaktadır.
Otuzundaki Kadın – Kitap Açıklaması
Cemil Meriç’in edebiyat ve edebiyat dışı alanlardaki çevirileri, onun, “kültürle derinlemesine alışveriş kaygı”sının, “düşünce mesaisi”nin izlerini taşır. Çevirilerinde Türkçeye olduğu kadar çeviri yaptığı dillere de hâkimiyetini gösteren Meriç, kendine has üslûbuyla bir yandan edebiyat ve düşünce dünyamıza katkıda bulunmaya devam ederken, zaman zaman da çevirdiği eserlerle ve yazarlarıyla ilgili kimi çalışmalarını da okurlarla paylaşır.
1831-1842 tarihleri arasında altı bölüm olarak yayımlanan Otuzundaki Kadın’da Balzac, dönemin Fransası’nın toplumsal yapısını, hayat tarzını ve kadın-erkek ilişkilerini Julie’nin hayatından hareketle, ilk aşk, mutsuz bir evlilik, annelik, yasak aşklar, sevgisiz büyüyen çocuklar, aşk, nefret ve intikamla örülü bir kadının hikâyesi ışığında anlatır.
(Tanıtım Bülteninden)